yukarı kaydırma oku

YAZI KOPYALAMA ENGELİ

sağtuş engeli

ANA MENÜ

YAŞLILIK ERZEL-İ ÖMÜR

YAŞLILIK ERZEL-İ ÖMÜR

Mutarrif b. Abdullah b. Şihhîr'in, babasından rivayet ettiğine göre,
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
“Âdemoğlu, kendisini kuşatan ölümcül tehlikelerle birlikte varedilmiştir; bu tehlikeleri atlatsa bile, ihtiyarlığa yakalanır ve neticede ölür.”
(T2150 Tirmizî, Kader, 14)


***

Enes (b. Mâlik) diyor ki: “Hz. Peygamber (sav) şu dualar ile Allah'a yalvarırdı: 'Allah'ım! Cimrilikten, tembellikten, ömrün en rezil/düşkün zamanından, kabir
azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım.' ”
(M6876 Müslim, Zikir, dua, tevbe ve istiğfar, 52)


***

Amr b. Abese'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Kim saç ve sakalını Allah yolunda (çalışırken) ağartırsa, bu (beyazlık) kıyamet
günü kendisi için nur olur.”
(T1635 Tirmizî, Fedâilü'l-cihâd, 9)


***

Enes b. Mâlik'in rivayet ettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşından dolayı hürmet ederse, Allah da ona yaşlılığında
kendisine hürmet edecek birisini hazırlar.”
(T2022 Tirmizî, Birr, 75)


***

Amr b. Şuayb'ın, babası aracılığı ile dedesinden naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Küçüğümüze merhamet etmeyen ve büyüğümüzün
saygınlığını kabul etmeyen bizden değildir.”
(T1920 Tirmizî, Birr, 15)


*****************************


Mekke'nin fethedildiği gündü... Resûl-i Ekrem'in hicret arkadaşı, sıddîk dostu Hz. Ebû Bekir, yaşlılıktan saçı ve sakalı bembeyaz olan babası Ebû
Kuhâfe'yi 1 Hz. Peygamber'in huzuruna getirmişti. Gözleri görmeyen ihtiyarı karşılayan Peygamber Efendimiz, o mütevazı, o zarif, o hürmetkâr hâli ile
şöyle buyurdu: “Bu ihtiyarı evinde bıraksaydın da ben ona gitseydim olmaz mıydı?”
Ebû Kuhâfe, Müslüman olacaktı, Allah'a ve Resûlü'ne iman edecekti o gün. Hz. Ebû Bekir cevap verdi: “Ey Allah'ın Resûlü! Onun sana yürüyüp gelmesi,
senin ona gelmenden daha uygundur.” Sonra Peygamber Efendimizin önüne oturdu yaşlı adam. Onun göğsünü sıvazlayan Peygamberimiz “Müslüman ol!”
buyurdu. Kabul etti Ebû Kuhâfe, hayata yeniden başlamayı, ömrünün son demlerinde İslâmla şeref bulmayı, huzura ermeyi... 2
Yaşlılık... İnsanoğlunun, iyisi ve kötüsü ile geride bıraktığı ömrünü sorgulama zamanı... Kimine göre son demleri zamanın, kendini ölüme her zamankinden
bir adım daha yakın hissettiği... Kimine göre ise vuslata uzanan son kıvrımı yolun... Allah Resûlü'nün, “Âdemoğlu, kendisini kuşatan ölümcül tehlikelerle
birlikte varedilmiştir; Bu tehlikeleri atlatsa bile, ihtiyarlığa yakalanır ve neticede ölür.” 3 buyurduğu üzere hayatın son durağıdır, sonbaharıdır yaşlılık.
Ölüm bir yok oluş değil, Yaratıcı'ya açılan bir kapıdır. Mevlânâ'nın deyişiyle, iyiler için “şeb-i arûs” yani düğün gecesidir ölüm. Hz. Peygamber'in ifadesiyle,
Allah'ın rahmeti, rızası ve cenneti müjdelendiği vakit, mümin Allah'a kavuşmayı diler. Allah da ona kavuşmayı diler. Kâfir ise Allah'ın azabı ile
“müjdelendiği” vakit, Allah'a kavuşmaktan hoşlanmaz. Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz. 4 Ölümün inkâr olunamaz gerçekliği karşısında insanın
mutluluğu yakalayabilmesi ancak bu dünya görüşü ile mümkün olabilir: Ölüm, Rabbe kavuşma vaktidir. İşte bu nedenle vefatının yakınlaştığı zamanlarda
Rabbi, dünyada dilediği kadar yaşamak ve dünyada dilediği kadar yiyip içmek ile kendisine kavuşmak arasında bir tercih yapmasını istediğinde Allah
Resûlü, Rabbine kavuşmayı tercih etmiştir. 5
Gençlikte sağlığının kıymetini bilen yaşlı, bir taraftan kendisine bahşedilmiş bir nimet olarak çocukluk, gençlik ve olgunluk çağlarının 6

güzelliklerini tatmış olmanın mutluluğunu yaşarken, bir taraftan dünyayı geride bırakmanın tedirginliğindedir. Sağlığın ve onca geçen zamanın değerini
bilmeyip 7 aldanan ihtiyar ise, geçmişi geri getirememenin ve eksikleri telâfi edememenin hüznü ile doludur.
Her hastalığın bir şifası vardır. Ancak Allah ihtiyarlığın tedavisini yaratmamıştır. 8 İnsan her geçen gün vücudundaki değişime tanıklık eder. Çocuk iken
büyümüş, güçlenip olgunlaşmış ve gün gelmiş yine çocuk gibi zayıflamıştır. Artık eskisi gibi göremez, işitemez ve rahat davranamaz hâle gelmiştir. Kısacası
önceden yaptıklarını yapamaz olmuştur. İlâhî kanun gereği, artık cildi kırışmış, beli bükülmüş, saçları ağarmıştır. Düşünce ve idrak gücü de zayıflamıştır.
Rabbimizin,“Kime uzun ömür verirsek onu yaratılış itibariyle tersine çeviririz. Hâlâ düşünmeyecekler mi?” 9 şeklinde ifade ettiği bu yaşlılık alâmetleri
belirdiğinde, gençliğini ve güzelliğini kaybeden, gücünü yitiren, beli bükülen insan, âdeta çocuklaşmış ve merhamete muhtaç bir hâle gelmiştir.
Yüce Rabbimiz, Kur'ân-ı Kerîm'de, ihtiyarlık dönemini “erzelü'l-umr” yani ömrün en rezil/sefil/düşkün dönemi olarak ifade etmektedir: “Allah sizi yarattı.
Sonra sizi öldürecek. İçinizden kimileri de, bilgili olduktan sonra hiçbir şeyi bilmesin diye ömrünün en düşkün çağına ulaştırılır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, (her
şeye) hakkıyla gücü yetendir.” 10 Her insanın ömrü farklıdır. Kimisininki kısa, kimisininki ise uzundur. Âyet-i kerimede uzun süre yaşayacak kimselerin
ömrün en düşkün dönemine ulaşacağı vurgulanmaktadır. Bu dönem insanın aklî ve bedenî birçok kabiliyetinin zayıflayacağı hatta yok olacağı bir
dönemdir. İnsanın bu dönemde gençlikteki güç ve kuvvetine yeniden kavuşması mümkün değildir.
“Allah, sizi güçsüz olarak yaratan, sonra güçsüzlüğün ardından bir güç veren, sonra gücün ardından bir güçsüzlük ve yaşlılık verendir. O, dilediğini yaratır. O, hakkıyla
bilendir, hakkıyla kudret sahibidir.” 11 âyet-i kerimesinde buyurduğu gibi Allah, insana genç iken verdiği güç ve sıhhati yaşlandığı zaman kendisinden alır ve
onu âciz bir duruma düşürür. Peygamber Efendimiz bu durumu bildiği için dualarında sık sık ihtiyarlık ile gelen âcizlikten Allah'a sığınmaktadır: “Allah'ım!
Cimrilikten, tembellikten, ömrün en rezil/düşkün zamanından, kabir azabından, hayatın ve ölümün fitnesinden sana sığınırım.” 12 İnsanoğlu hayat ve ölümün,
kimin daha güzel davranacağını sınamak için Allah tarafından yaratıldığından 13 habersiz, yaşar gider. Güçlü, itibar sahibi, güzel çağlarında, dünyanın sonu
gelmez zevk ve eğlenceleriyle aldanmaktan


kendini alamaz. Sağlığını ve vaktini değerlendiremeden ömrünü geçirir. 14 İnsanı çok iyi tanıyan şeytan, Hz. Âdem'i bile, “Ey Âdem! Sana ebedîlik ağacını
ve yok olmayacak bir saltanatı göstereyim mi?” sözleriyle, fıtratında yer alan ebedîlik duygusunu istismar ederek kandırmamış mıdır? 15
Ölüme bir adım mesafede olduğu hâlde dünyalık heveslerin peşinde koşuşturan insanın durumu daha da acıdır. Peygamber Efendimiz, “Âdemoğlu büyürken
beraberinde şu iki şey de büyür: Mal sevgisi ve uzun ömür/yaşama isteği.” 16 buyurarak insanın, ihtiyarlasa bile bazı nefsanî arzularından vazgeçemeyeceğini
ifade etmektedir. İhtiyar, yaşının getirdiği olgunluk ve vakarın kendisini Allah'a daha da yaklaştırması beklenirken dünyaya olan bağlılığı nedeniyle günaha
dalarsa, Allah'ın gazabını hak edecektir. Nitekim Peygamberimiz (sav), Allah'ın (cc) en çok kızdığı üç kişiden birinin, zina eden ihtiyar olduğunu ifade
etmiştir. 17 Büyükler bile fuhuş ve rezilliğe bulaşırsa o toplumun ıslah olması düşünülebilir mi hiç? 18 “İşte, yaptığınız (iyi işler) sayesinde kendisine vâris
kılındığınız cennet!” diye cennetliklere seslenildiğinde, 19 ömrünü beyhude geçiren insan, büyük bir pişmanlık içerisinde şaşkın ve mahrum bir şekilde
kalacaktır. Zira onun âhirette mahrum oldukları, dünyada sahip olmak için bütün varlığını adadığı şeylerdir. Özellikle de yaşlılık döneminde çokça düşkün
olduğu mal ve yaşama isteği... 20 Cennette bunların hepsi mevcuttur: Ölmemek üzere bir hayat, hastalanmamak üzere bir sağlık, asla ihtiyarlığı olmayan bir
gençlik ve darlığı olmayan bir bolluk. 21 O hâlde insan, geçici faydalanma yurdu olan dünya için değil, ebedî olarak kalınacak âhiret hayatı için 22
hazırlanmalıdır. Bedeni yıpratan hastalıktan, bunaklığa sebep olan ihtiyarlıktan ve ansızın geliveren ölümden önce hayırlı ameller işlemeye gayret
etmelidir. 23 Nitekim er ya da geç ölüm kapıyı çaldığında ameller kesilecektir. Bu nedenle mümin, bir an evvel ölmek için dua etmemelidir. Zira imanla
bezenmiş uzun bir ömür, inanan kişiye iyiliklerini artırması için bir fırsattır. 24 Allah'a eş ve ortak koşmadan O'na kavuşan mümin, bütün hatalarına
rağmen nihayetinde cennete kavuşacaktır. 25 Nitekim Kutlu Nebî, asâsına dayanarak yanına gelen ihtiyarın, “Ey Allah'ın Resûlü! Bazı hata ve günahlarım
oldu, affolunur muyum?” sorusuna şöyle karşılık vermiştir: “Allah'tan başka ilâh olmadığına şahitlik etmedin mi?” Bunun üzerine ihtiyar, “Elbette (şahitlik
ettim) ve yine şahitlik ederim ki, sen Allah'ın Resûlü'sün.” deyince Peygamberimiz, “O hâlde, (önceki) bütün aldatma ve kötülüklerin affolundu.” 26
buyurmuştur.


Evet, iman edip Allah ve Resûlü'ne gönülden bağlanan ve bu uğurda saçını ağartan bir insan, Allah katında hanesine sevaplar yazılarak, günahları
bağışlanarak ve derecesi yükseltilerek mükâfatlandırılır. 27 Hatta Peygamberimiz, “Kim saç ve sakalını Allah yolunda (çalışıken) ağartırsa, bu (beyazlık) kıyamet
günü kendisi için nur olur.” 28 buyurarak böyle kimseleri onurlandırmıştır.
Nasıl dünya âhiretin tarlası ise, yaşlılık da bir yönüyle gençliğin hasat vaktidir. İnsan gençlikte zamanını ne ekerek geçirirse yaşlılığında onu devşirir. “Bir
yaşlı için şu durum ne acıdır: Ona bir şey sorulur ama onun hiçbir bilgisi yok!” Böyle diyordu Urve. Ve oğullarını etrafına toplayıp onlara şu nasihatte
bulunuyordu: “Oğullarım, öğrenin! (Bugün) her ne kadar sizler topluluğun küçükleri iseniz de elbette bir gün gelecek başkalarının büyükleri
olacaksınız.” 29
Gençlik döneminde elde ettiği bilgi, tecrübe ve donanımlarıyla yılların verdiği olgunluğu birleştiren yaşlı, bu birikimini kendinden sonra gelen nesillere
aktarmalıdır. Bu sayede gençliğe faydası dokunur. Onları yetiştirirken bir yandan da kendi itibarını artırır. O, toplumda kendisine danışılan, görüşlerine
değer verilen kişiliği ile hem kendisi için hem de diğer insanlar için üretken ve faydalı bir bireydir. Zaten “ihtiyar”, kelime olarak da “seçkin, seçilmiş,
tecrübeli” anlamlarını çağrıştırmaktadır. İhtiyar, yeri geldiğinde devlet başkanlarının bile görüşlerine başvurduğu bilge kişiliktir. Tıpkı Hz. Ömer'in
tartışmalı konularda yaşlı ve tecrübeli kadınlara görüşlerini almak üzere başvurduğu gibi... 30 Bazen de bir tas çorba ile insanların sevgisini kazanır.
Ashâbdan bir kısmının zaman zaman ziyaret ettikleri bir nineleri, aralarındaki bu iletişimden hem kendisi mutludur hem de kendisini ziyarete gelenleri
mutlu etmektedir. Bu nine cuma günleri onlar için özel bir yemek hazırlar, ashâb da cuma namazını kıldıktan sonra nineye gidip selâm verirler ve yemeğini
yerlerdi. Ashâb için büyük bir mutluluk kaynağı olan bu durum 31 onların insanî ilişkilere ne kadar önem verdiğini de göstermektedir.
İnsan, birlikte yaşamanın gereği olarak çevresi ile sürekli irtibat hâlinde olmak, insanî ilişkilerini sürdürmek ister. Yaşlılık döneminde çevresine olan
bağlılığı daha da artar. Bu dönemde yaşlıları sosyal ortamlardan uzaklaştırmak, dışlamak onları mutsuzluğa ve yalnızlığa itmek demektir. Hâlbuki Allah
Resûlü, “Beli bükülmüş ihtiyarlar, süt emen bebekler ve otlayan hayvanlar olmasa idi, üzerinize azap yağardı.” 32 buyurarak ağarmış


saçı, bükülmüş beli ile yaşlıların, içinde yaşadıkları toplum için bir rahmet kaynağı olduklarını, diğer insanların onlar sayesinde nimete kavuştuğunu
bildirir. Bundan dolayı yaşlılara yapılacak ziyaretler onların kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlayacaktır. Özellikle eşlerini kaybetmiş ihtiyar kimseleri
yahut da çocuklarından uzak kalmış anne babaları ziyaret etmek onları hayata bağlayacak, yalnızlığın sebep olacağı sıkıntı ve bunalımlara engel olacaktır.
Evlâtların, ihtiyarlamış anne babalarına kolayca ulaşabilecekleri hâlde onları ziyaret etmemeleri büyük bir vefasızlıktır. Peygamber Efendimiz, “Rabbin rızası,
anne babanın rızasına bağlıdır. Rabbin öfkesi ise anne babanın öfkesine bağlıdır.” 33 buyurarak, anne babayı hoşnut etmenin Allah'ı hoşnut etmek gibi olduğunu
ifade etmiştir. İşte yaşlandıklarında onları hoşnut etmenin en güzel yolu da sık sık ziyaretlerine gitmektir. Peygamber Efendimizin, “Akrabalarıyla ilişkisini
kesen kimse cennete giremez.” 34 şeklinde koyduğu genel kural, elbette öncelikle anne baba için geçerli olacaktır. Anne ve babası yanında yaşlanıp da onlara
hürmet ve ihsanda bulunmayan kimsenin durumunun ne derece vahim olduğunu anlatırken Sevgili Peygamberimiz, “Burnu yere sürtünsün!” buyurur. Ve bu
sitem dolu ifadeyi üç defa tekrarlar. Ashâb, “Yâ Resûlallah, kimdir o?” diye sorunca Hz. Peygamber, “Yanında annesi ile babasından biri yahut her ikisi
ihtiyarlayıp da cennete giremeyen kişidir.” 35 açıklamasını yaparak cennete gitmeyi anne babanın hoşnutluğu ile ilişkilendirir.
Bu nedenle her geçen gün anne, baba, dede veya ninesinin yaşlılıklarına tanıklık eden insan, ilâhî buyruk gereği, özellikle yanında yaşlanan anne ve
babasına hoş muamele etmeli, onlara karşı sorumluluk, hassasiyet, şefkat, destek ve yardımlarını artırmalıdır. “...Eğer onlardan biri ya da her ikisi senin
yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara 'Öf!' bile deme, onları azarlama, onlara tatlı ve güzel söz söyle. Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir ve de
ki: 'Rabbim! Tıpkı beni küçükken koruyup yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et.'” 36 âyet-i kerimesinde ifade edildiği gibi evlât, anne babasına bu şekilde
bol bol dua edeceği gibi aynı zamanda anne babanın hayır dualarını da almaya çalışmalıdır. Çünkü onların duası reddolunmayacak dualar arasındadır. 37
Hatta sadece anne baba değil, diğer yaşlılar da duası kabul edilen kimseler arasındadır. Nitekim Peygamber Efendimiz, “Allah Teâlâ, sünnete bağlı bir şekilde
istikamet üzere yaşayan, saçları ağarmış ihtiyar bir Müslüman kendisine dua ettiğinde, kuşkusuz ona istediğini


vermemekten hayâ eder.” 38 buyurarak ihtiyar kimselerin dualarının da kabul olunacağını ifade etmiştir. Yaşlı annesinin bütün ihtiyaçlarını gidererek onun
hayır duasını almayı başaranlardan biridir Ebû Hüreyre. Ebû Hüreyre'nin annesi, ihtiyar hâlinde kendisine müşfik davranan oğluna şöyle dua eder: “Sen,
yaşlı hâlimde bana nasıl iyilik ve ihsanda bulunduysan, Allah da sana öyle merhamet etsin.” 39
Anne babalar başta olmak üzere yaşlı kimselerin temizlik, iaşe, sağlık, giyim kuşam gibi ihtiyaçlarını gidermek her Müslüman için bir vazifedir. Nitekim
Peygamber Efendimiz hayatı boyunca düşkün ve muhtaç kimselerin bakımlarını üstlenmiş, 40 Allah'ın kullarına olan yardım ve rızıklandırmasının zayıf
kimseler hürmetine olduğunu 41 ifade etmiştir. Ayrıca ashâbına, anne babaya iyiliğin önemini vurgulamak için mağarada mahsur kalan ve aralarında anne
babasına ikramda bulunmak için bütün geceyi ayakta geçiren üç kişinin hikâyesini özenle anlatmıştır. 42
İhtiyarlara hürmet bir yönüyle de sosyal hayatı düzenlemeye yardımcı olur. Bir gün ihtiyarlayacak olan genç, yaşlılara hürmet göstermekle bu düzene
katkıda bulunarak aslında kendi geleceğine de yatırım yapmaktadır. Allah Resûlü bu gerçeğe şöyle işaret eder: “Bir genç, ihtiyar bir kimseye yaşından dolayı
hürmet ederse, Allah da ona yaşlılığında kendisine hürmet edecek birisini hazırlar.” 43 Küçüklerin büyüklere selâm vermesi 44 ve söz hakkının öncelikle
büyüklere verilmesi, 45 bu düzeni sağlamaya yönelik uygulamalardır. Peygamberimiz, cemaatle namaz kılarken arkasında en yaşlılardan başlanarak saf
tutulması gerektiğini bildirir. Uygulamanın gerekçesi ise dikkat çekicidir: “Pazar yerlerindeki gibi karmakarışık olmaktan sakının!” 46 Ayrıca o, namaz
kıldırabilecek kişilerin yeterlilik açısından eşit olmaları durumunda, yaşı büyük olanın imam olmasını tavsiye ederek 47 yaşlıların toplum içerisindeki
itibarını korur.
“İhtiyar bir Müslüman'a, Kur'an'ın belirlediği sınırları aşmayan ve ondan uzak kalmayan bir Kur'an hafızına hürmet etmek ve adaletli devlet başkanına hürmet
göstermek, Allah'a duyulan saygıdandır.” buyuran 48 Peygamberimiz,bizzat yaşlılara hürmet etmeye özen göstermiştir. Bir gün kendisini görmek için yaşlı bir
adam gelir, oradaki insanlar yaşlıya yer açmakta ağır davranırlar. Bunun üzerine Allah'ın Resûlü, “Küçüğümüze merhamet etmeyen ve büyüğümüzün saygınlığını
kabul etmeyen bizden değildir.” buyurur. 49 Bir keresinde de Allah Resûlü'ne içecek bir şey getirilir. Kendisi bundan bir miktar içtikten sonra âdeti olduğu
üzere ashâb ile paylaşmak ister. Sağında genç



bir delikanlı olan amcasının oğlu İbn Abbâs, 50 solunda ise yaşlı kimseler bulunmaktadır. Allah Resûlü her zamanki gibi sağdan başlamak yerine yaşlılara
hürmet gereği soldan başlamayı uygun görür ve bunun için İbn Abbâs'tan izin ister. Fakat o, “Hayır, vallahi yâ Resûlallah! Senden gelen nasibimi hiç
kimseye bırakmam.” cevabını verince Peygamberimiz elindeki tası onun eline bırakıverir. 51 Bu hadise, bir taraftan gençteki Peygamber sevgisini ve Hz.
Peygamber'in sağdan başlama sünnetini gösterirken diğer taraftan onun yaşlılara olan ilgi ve saygısını ifade etmektedir.
İnsanların saygı, hürmet ve merhametine mazhar olan ihtiyar, yaşı ilerledikçe Allah'ın rahmetinden ve bağışlamasından daha da fazla nasiplenir. Yarattığı
insanı çok iyi tanıyan Allah (cc), 52 insanı bu çağa ulaştığında bazı mükellefiyetlerden muaf tutmuş, bazı sorumlulukları da onun için hafifletmiştir. Örneğin
Peygamberimiz, “Biriniz insanlara namaz kıldıracak olursa, hafif tutsun. Çünkü içlerinde zayıf olanı, hasta olanı, yaşlı olanı var. Kendi kendine namaz kıldığında ise
(namazını) istediği kadar uzatsın.” buyurmuştur. 53 Yahut Peygamberimiz yaşlandığı için hac yapamayan kişinin yerine bir başkasının hac yapmasına izin
vermiştir. 54
Kendi ihtiyaçlarını gideremeyecek derecede düşkün bir hâle gelmek ve yaşlılığın bunaklığa dönüşmesi ise istenilmeyen durumlardır. 55 Resûlullah bu hâle
düşmemek için dualarında Rabbine şöyle yalvarır: “...Allah'ım! Günahlarımı kar ve dolu suyu ile temizle ve beyaz elbiseyi kirden arındırdığın gibi kalbimi
hatalardan arındır. Benimle hatalarımın arasını da doğu ile batının arasını açtığın gibi aç. Allah'ım! Tembellikten, bunaklık derecesinde yaşlılıktan, günahtan ve borçlu
kalmaktan sana sığınırım.” 56


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

EN ÇOK İLGİ GÖRENLER

HADİSLERLE İSLAM ANA MENÜ

HADİSLERLE İSLAM ANA MENÜ HADİSLERLE İSLAM CİLT 1 HADİSLERLE İSLAM CİLT 2 HADİSLERLE İSLAM CİLT 3 HADİSLERLE İSLAM CİLT 4 HA...