yukarı kaydırma oku

YAZI KOPYALAMA ENGELİ

sağtuş engeli

ANA MENÜ

HAYBERİN FETHİ HAİNLERE SON DARBE

HAYBERİN FETHİ HAİNLERE SON DARBE

Enes b. Mâlik anlatıyor:
“Resûlullah (sav) Hayber'e vardığında şöyle buyurdu:
'Biz (savaş hâlindeyken düşman) bir kavmin topraklarına girdiğimiz zaman, (savaşa yol açan sebepler konusunda önceden) uyarılmış olan o kimselerin sabahı çok kötü
olur!' ”
(M4667 Müslim, Cihâd ve siyer, 122)


***

Enes b. Mâlik şöyle demiştir: “Resûlullah (sav) Hayber'e savaş açtı. Orayı savaşla ele geçirdik ve esirler toplandı.”
(D3009 Ebû Dâvûd, İmâre, 23-24)


***

İbn Ömer anlatıyor: “...Resûlullah (sav) Hayber'e galip geldiği zaman Yahudileri oradan çıkarmak istemişti. Çünkü Hayber'de galip geldiğinde arazi Allah'a,
Resûlü'ne (sav) ve Müslümanlara ait olmuş (bu nedenle de) Resûlullah (sav) Yahudileri oradan çıkarmak istemişti. Bunun üzerine Yahudiler, hurma hasadı
işlerini sürdürmek ve mahsulün yarısı kendilerinin olmak üzere, Resûlullah'tan Hayber'de bırakılmalarını istediler. Resûlullah (sav) onlara, 'Bu şartlarla
istediğimiz müddetçe sizleri burada bırakıyoruz.' buyurdu.”
(B2338 Buhârî, Müzâraa, 17)


********************


Hicretin altıncı yılı, Ramazan ayıydı. 1 İhanetleri nedeniyle Medine'den Hayber'e sürülen ve Hendek Savaşı'na sebep olan Yahudiler, savaştan sonra
Kurayzaoğulları'na verilen ölüm cezası üzerine 2 Allah Resûlü'ne karşı tekrar büyük bir düşmanlık faaliyeti içine girmişlerdi. 3 Yahudilerin lideri Üseyr b.
Zârim, Gatafânlılarla görüşmeye giderek onları Hz. Peygamber'e savaş açmaya ikna etmişti. Yahudilerin hazırlıklarını haber alan Resûlullah, Abdullah b.
Revâha'yı üç kişiyle birlikte gözcü olarak Hayber'e gönderdi. Orada üç gün kaldıktan sonra Medine'ye dönen Abdullah b. Revâha, Peygamberimize haberin
doğru olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, Üseyr b. Zârim'i Hayber'e vali olarak görevlendirmeye karar verdi ve Abdullah'ı otuz kişilik bir
grupla tekrar oraya gönderdi. Üseyr, başlangıçta bunu kabul ederek Medine'ye gitmek üzere Hayber'den ayrıldıysa da yarı yolda fikrini değiştirdi ve döndü.
Abdullah b. Revâha ve beraberindekiler ise Medine'ye giderek durumu Allah Resûlü'ne haber verdiler. 4
Muhkem kaleleri ve savaş taktiğini çok iyi bilen cesur savaşçılarıyla ünlü Hayber, aynı zamanda verimli arazileriyle tanınmış önemli bir ticaret ve ziraat
merkeziydi. Şam-Medine yolu üzerinde Medine'ye yaklaşık yüz elli kilometre uzaklıkta bulunan bu belde, Müslümanlar açısından hayatî bir öneme sahipti.
Yahudi dilinde “kale” anlamına gelen Hayber'in yedi burcu bulunmaktaydı. 5
Hayber, Müslümanlar açısından sorunlu bir bölgeydi. Çünkü Suriye ve Irak'tan gelen ticaret yolu Hayber üzerinden Medine'ye ulaştığı için Müslümanlar
ticarî açıdan tehdit altındaydı. Ayrıca Medine konum olarak Hayber ile Mekke arasında bulunuyordu. Dolayısıyla Müslümanlar ile Mekke müşrikleri
arasında bir savaş çıkması durumunda Hayber'de yaşayan ve Müslümanlara sürekli düşmanlık besleyen Yahudiler ciddi bir tehdit oluşturmaktaydı. 6 Bu
nedenle Mekkeli müşriklerle Hudeybiye Antlaşması'nı yapan Hz. Peygamber, Medine'ye dönünce yaklaşık bir ay kaldıktan sonra ashâbına Hayber Gazvesi
için hazırlanmalarını emretti. Ancak Resûlullah, Hudeybiye'de bulunmayan ve sırf Yahudilerden elde edilecek ganimetlere ulaşmak amacıyla savaşa
katılmak isteyen


bazı kimseleri orduya kabul etmedi ve “Bizimle ancak cihadı isteyenler gelsin!” buyurdu. 7 Zira sağlamlığıyla ünlü kaleleri ve savaşçıları nedeniyle ele
geçirilmesi oldukça zor olan bu şehrin fethi, her şeyden evvel sabır ve sebat gerektiriyordu.
Savaşa hazırlık esnasında Medine'de bulunan Yahudiler, Müslümanların diğer Yahudi kabilelerini sürüp çıkardığı gibi Hayber Yahudilerini de mağlup
edeceklerini anlamışlardı. Bu yüzden sırf Müslümanları sıkıntıya düşürmek maksadıyla az veya çok onlardan alacaklarını tahsil etmeye başladılar. Ebû Şahm
adlı bir Yahudi, beş dirhem alacağı için Abdullah b. Ebû Hadred'i sıkıştırmaya başlamıştı. İbn Ebû Hadred, “Biz Hicaz'ın yiyecek ve servet bakımından en
zengin şehrine gidiyoruz.” diyerek Hayber Savaşı'na katılacağını ifade etti ve borcu için biraz daha süre istedi. Fakat bunu duyan Ebû Şahm daha da
sinirlendi ve mesele Allah Resûlü'ne arz edildi. Yahudi, kendisine haksızlık edildiğini ve borcunun ödenmediğini söyleyince Peygamberimiz (sav), İbn Ebû
Hadred'e hemen borcunu ödemesini emretti. İbn Ebû Hadred, fakir olduğunu, Hayber ganimetiyle borcunu ödeyeceğini bildirdiyse de Efendimiz aynı emri
iki kez daha tekrarladı. Bunun üzerine Abdullah b. Ebû Hadred çarşıya gitti. Sırtındaki elbisesini çıkarıp sarığına büründü ve Yahudiye, “Şu elbisemi
benden satın al!” dedi. Yahudi onu dört dirheme satın aldı. Ardından İbn Ebû Hadred kalan borcunu da bulup ödedi. 8 Hz. Peygamber savaş arefesinde
bulunulan böyle bir durumda bile adalet ve hakkaniyetten ayrılmamış ve Müslümanların zaafına sebep olma pahasına muhatapları olan Yahudilerin
haklarına riayet etmişti.
Hazırlıkların tamamlanmasının ardından Resûlullah, Medine'de Siba' b. Urfuta'yı vekil bırakarak 9 hicretin yedinci yılında Muharrem ayı sonuna doğru yola
çıktı. 10 Yolculuk Eşca' kabilesinden Huseyl b. Hârice ile Abdullah b. Nuaym'ın kılavuzluğunda yapılacaktı. 11 Ordu iki yüzü atlı olmak üzere bin altı yüz
kişiydi. 12 Orduda, savaşta yaralıları tedavi etmek ve Müslümanlara güçleri nispetinde yardımcı olmak amacıyla az da olsa kadın sahâbîler de
bulunmaktaydı. 13
Hz. Peygamber'in önderliğinde sahâbîler tekbir getirerek ilerliyorlardı. Bir ara hep bir ağızdan çok yüksek sesle, “Allâhü ekber! Allâhü ekber! Lâ ilâhe
illâllâh!” demeleri üzerine Resûlullah Efendimiz şöyle buyurdu: “Kendinize gelin! Siz ne sağır olana ve ne de burada bulunmayana sesleniyorsunuz. (Bilakis) Her
şeyi işiten, gören ve size çok yakın olan Allah'a sesleniyorsunuz.” 14

Hayber'e oldukça yaklaşılmıştı. Bu sırada Allah Resûlü, ashâbını durdurdu ve şöyle dua etti: “Ey yedi kat göklerin ve altındakilerin, yedi kat yerlerin ve
içindekilerin, şeytanların ve sapıttıklarının, rüzgârların ve savurduklarının Rabbi olan Allah'ım! Biz senden bu beldenin, ahalisinin ve içinde bulunan şeylerin hayrını
istiyoruz! Bu beldenin, ahalisinin ve içinde bulunan şeylerin şerrinden de sana sığınıyoruz!” 15 Nitekim o, herhangi bir saldırı ve tehdit oluşturmadığı müddetçe,
hiçbir kişiye ya da topluluğa şiddet uygulama yolunu tercih etmezdi.
Gece vakti Hz. Peygamber komutasında Müslüman ordusu Hayber'e ulaştı. Resûlullah, bir yere gece ulaştığında ansızın baskın yapmayı uygun görmediği
için sabahın ilk ışıklarını bekledi. Sabahleyin kazma, kürek ve büyük küfeleriyle tarlalarına ve bağlarına giden Hayber halkı, Allah Resûlü'nü ve ordusunu
görünce, “Muhammed! Vallahi Muhammed ve ordusu!” diyerek korkuya kapıldılar 16 ve etrafa kaçıştılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber, askerlerini savaşa
teşvik etmek için, “Allâhü ekber! Harap olup gitti Hayber! Biz (savaş hâlindeyken düşman) bir kavmin topraklarına girdiğimiz zaman, (savaşa yol açan sebepler
konusunda önceden) uyarılmış olan o kimselerin sabahı çok kötü olur! ” buyurdu. 17
Resûlullah, ordusunu Gatafânlıların Hayber'e yardımını engelleyecek şekilde Recî' denilen bir bölgeye yani Hayber Yahudileri ile Gatafân kabilesi arasına
yerleştirdi. Bunun üzerine Gatafân kabilesi, böyle bir konumda iken kuşatma olması hâlinde ailelerinin ve mallarının yurtlarında savunmasız kalacağı
endişesine kapılarak bulundukları yeri boşaltıp topraklarına geri döndüler ve Hayber Yahudileri Gatafânlıların yardımından mahrum kaldılar. 18 Böylece tek
başlarına kalan Hayber Yahudileri kalelerine kapanarak savaşmak zorunda kaldılar.
Peygamber Efendimiz, kuşatma esnasında, “Sancağı yarın öyle bir kişiye vereceğim ki Allah fethi onun eliyle gerçekleştirecektir. O, Allah'ı ve Resûlü'nü sever; Allah
ve Resûlü de onu sever!” diyerek Hayber'in fethedileceğini müjdelemiş fakat o kişinin kim olduğunu gizli tutmuştu. Allah Resûlü ertesi gün sancağı merakla
bekleyen ashâb arasından Hz. Ali'ye verdi ve “Yâ Ali! Haydi ilerle! Allah sana fethi müyesser kılıncaya kadar (cesaretle yolunda) yürü, asla yönünü değiştirme!”
dedi. Hz. Ali hemen hareket etti, sonra durdu ve “Ey Allah'ın Resûlü! İnsanlarla ne üzerine savaşayım?” diye sordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle
buyurdu: “Onlarla, Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın Resûlü olduğuna şehâdet edinceye kadar savaş.


Bunu yaptıklarında meşru sebepler (devletin ölüm cezası vermesi ya da zekât, cizye gibi ödemeler) dışında kanlarını ve mallarını senden korumuş olurlar. Asıl
hesapları ise Allah'a aittir. 19 Acele etmeden, gayet sakin bir şekilde onların yanına var. Önce onları İslâm'a davet et! Şayet bu davetinle bir kişi Müslüman olsa bu,
sana kızıl develer verilmesinden daha hayırlıdır!..” 20
Hz. Peygamber, savaşın en çetin olduğu anlarda bile her fırsatta insanları hayra, güzelliğe yöneltmekten geri durmuyordu. Nitekim İslâm'a davet konusunda
kimseyi önemsiz ve hakir görmeyen Resûlullah, bir Yahudi'nin koyunlarını güden Yesâr adlı köleye İslâm'ı anlatarak onun doğru yola ulaşmasına vesile
olmuştu. İslâm'ı kabul eder etmez Müslümanlar safında savaşa katılan Yesâr, kısa süre sonra bir taşın isabet etmesiyle şehit oldu. Resûlullah ashâbına,
Müslüman olduktan sonra bir vakit bile namaz kılma fırsatı bulamayan Yesâr'ın cennetlik olduğunu bildirdi. 21
Kuşatma günlerce sürdü. Şiddetli çarpışmalar yaşandı. Ordunun mühimmat ve erzakı tükenmek üzere idi. 22 Savaş koşulları gittikçe zorlaşmıştı.
Müslümanlardan yaralananlar ve şehit edilenler olmuştu. Fakat bütün bu zorluklara rağmen kalenin burçları tek tek fethedildi 23 ve sonunda Hayber ele
geçirildi. 24
Savaşın sonunda Yahudilerden doksan üç kişi öldürüldü, Müslümanlardan da on beş kişi şehit oldu. 25 Kadın ve çocuklardan oluşan çok sayıda esir ele
geçirildi. 26 Ayrıca pek çok hayvan, ev eşyası ve mücevherat türünden menkul ve gayri menkul ganimetler elde edildi. Yahudiler, Hz. Peygamber ile şu
hususlarda barış antlaşması yapmak zorunda kaldılar: “Savaşa katılmış bulunan Yahudilerin canlarına zarar verilmeyecek, Yahudilerin çocuklarıyla birlikte
Hayber'i terk etmelerine izin verilecek, 27 yanlarında bir deve yükünden başka bir şey götürmeyecekler, altın, gümüş ve silahlar Müslümanlara bırakılacak,
Hz. Peygamber'e bırakılması gereken herhangi bir şey ne surette olursa olsun gizlenmeyecek, gizleyenler ise Allah ve Resûlü'nün eman ve himaye
garantisinin dışında kalacaklardır.” 28 Bu antlaşmaya rağmen Yahudiler, Huyey b. Ahtab'a ait olan içi altın ve gümüş dolu bir deriyi saklamaya çalıştılar.
Fakat yapılan uzun araştırma ve soruşturmalar neticesinde daha fazla saklayamadıkları deriyi gizlenen yerden çıkarıp getirdiler. Deriyi saklayarak antlaşmayı
ihlâl eden Kinâne b. Ebu'l-Hukayk adlı Yahudi ise cezalandırıldı. 29
Hz. Peygamber, alınan esirlerin hepsinin hayatını Hayber'i terk etmeleri karşılığında bağışladı. Hayber'de galip geldiğinde arazi Allah'a,


Resûlü'ne (sav) ve Müslümanlara ait olmuş (bu nedenle de) Resûlullah (sav) Yahudileri oradan çıkarmak istemişti. Yahudiler, (yarım kalan) hurma hasadı
işlerini sürdürmek ve mahsulün yarısı kendilerinin olmak üzere, Resûlullah'tan Hayber'de bırakılmalarını istediler. 30 Rahmet Peygamberi, “istediği zaman
onları çıkarma hakkı bulunmak şartıyla” 31 bu mümbit toprakları işleyip yıllık kazançlarının yarısını vermeleri karşılığında tekliflerini kabul etti. 32
Arazilerin gelirlerini toplama işi için de Abdullah b. Revâha'yı görevlendirdi. 33
Ganimetlerin beşte biri Hz. Peygamber'e verilmek üzere hazineye ayrılırken, geri kalan beşte dördü Hayber Savaşı'na katılan Müslüman gaziler arasında
taksim edildi. 34 Allah Resûlü, ganimetlerin paylaşılması sırasında bir haksızlık olmaması ve artık kamuya ait olan bu mallara zarar verilmemesi konusunda
oldukça titiz davranmıştı. Nitekim savaş esnasında ashâbdan bazıları, “Filân kimse şehit oldu.” dediğinde Peygamberimiz, aksine o kişinin ganimetlerden
haksız yere aldığı bir hırka nedeniyle cehennem ateşinde olduğunu söylemişti. 35 Yine ganimet mallarından iki dirhem değerinde bir Yahudi boncuğu çalan
sonra da ölen bir kişinin cenaze namazını bu davranışı nedeniyle kılmamıştı. 36 Ganimetler arasında yer alan Tevrat nüshaları ise diğer dinlere saygının bir
gereği olarak Yahudilere iade edildi. 37 Yahudiler, Hz. Ömer'in halifeliği dönemine kadar Hayber arazisinde yerlerinde kaldılar. 38
Hayber Savaşı sonunda alınan esirler arasında Yahudi reislerinden Huyey b. Ahtab'ın kızı Safiyye de vardı. 39 Hz. Peygamber Yahudilerle evlilik yoluyla
akrabalık oluşturmak, aradaki düşmanlığı azaltmak ve onlardan gelecek siyasî anlamdaki tehlikeleri bertaraf etmek için Safiyye ile nikâhlanmayı düşündü.
Safiyye'ye İslâm'ı anlatarak, “Biz seni kendi dininde bulunuyorsun diye zorlayacak değiliz! Eğer sen Allah'ı ve Resûlü'nü tercih edersen seni zevceliğe kabul edeceğim.”
40 buyurdu ve onu Müslüman olup kendisiyle evlenmesi ya da eski dininde kalması konusunda serbest bıraktı. 41 Bu hoşgörü ve anlayış karşısında Safiyye
Müslümanlığı seçerek Resûlullah'a eş olmayı tercih etti. Hz. Peygamber de Safiyye'yi azat ederek onunla evlendi. Ardından ashâbını çağırarak düğün yemeği
verdi. 42
Müslümanlardan gördükleri insanî muameleye rağmen Yahudilerden bazıları İslâm'a karşı gönüllerinde besledikleri kin, düşmanlık ve ihanetlerinden
vazgeçmemişlerdi. Her iyi muameleye, kötü bir hareketle, haince bir tertiple cevap vermeyi âdeta kendilerine huy edinmişlerdi.

Müslümanlara karşı daha önceki suçları ortada iken kendilerini diğer Yahudi kabileleri gibi sürgün etmeyip affeden ve Hayber'in verimli topraklarına ortak
yapan Hz. Peygamber'e bir ihanete kalkışmakla, bir kere daha ahitlerini bozmuş oldular. Nitekim Hayber'in fethi tamamlanmış ve Allah Resûlü ashâbıyla
birlikte istirahata çekilmişti. O sırada Yahudilerden Hâris'in kızı Zeyneb, 43 Peygamberimiz ve ashâbına hediye olarak kızarmış zehirli bir koyun eti getirdi.
Resûlullah, önlerine getirilen etten bir lokma aldı fakat henüz çiğnemeden geri çıkardı ve ashâbına, “Ellerinizi çekin!” dedi. Çünkü etin zehirli olduğunun
farkına varmıştı. Yanında bulunan Bişr b. Ma'rûr ise lokmasını çiğneyip yutmuş ve zehirlenerek hayatını kaybetmişti. 44 Olayın ardından Hz. Peygamber,
Yahudi kadını çağırtarak neden böyle bir şey yaptığını sordu. O da öldürülen yakınlarının intikamını almak amacıyla bunu yaptığını söyledi. 45 Bunun
üzerine kadının bazı rivayetlerde kısas yapılarak cezalandırıldığı ifade edilirken 46 bazılarında ise affedildiği zikredilmektedir. 47
Hz. Peygamber, Hayber'in fethi ile beraber ashâbına bazı yasaklar getirmişti. Nitekim zorlu geçen kuşatma esnasında yiyecek sıkıntısı çekmeye başlayan
ashâb, fetih akşamı daha büyük bir açlığa maruz kalmışlardı. Bu nedenle de ele geçirdikleri ehlî eşekleri keserek pişirmeye başlamışlardı. Bir müddet sonra
Allah Resûlü, etleri pişirmek üzere yakılan ateşleri gördü ve sebebini sordu. Ehlî eşek etlerinin pişirildiğini öğrenince de kaplardaki etlerin dökülmesini
istedi. 48 Peygamberimiz muhtemelen bu hayvanlara yük taşımak için ihtiyaç duyulması nedeniyle böyle bir yasaklamada bulunmuştu. 49 Ayrıca
Resûlullah, pençesi olan bütün yırtıcı kuşların ve köpek dişi olan bütün yırtıcı hayvanların etini yasakladı. 50 Hz. Peygamber, daha çok savaş seferlerinde
ruhsat verilen bir uygulama olan 51 “mut'a” yani kadınlarla geçici olarak nikâhlanmayı da Hayber'in fethiyle birlikte yasakladı. 52
Fetihten sonra Hz. Peygamber, Müslümanlara karşı Hayberlilerle işbirliği içinde olan diğer Yahudi bölgelerini de İslâm devleti topraklarına kattı. Önce
Medine'ye iki günlük mesafede bulunan Fedek Yahudilerine bir elçi göndererek onları İslâm'a davet etti. Başlangıçta olumsuz bir tavır sergileyen Fedekliler,
daha sonra Hayberlilerin başına gelenlerden dolayı korkuya kapılarak onlarla aynı şekilde antlaşma yapmaya razı oldular. 53 Allah Resûlü, Fedek'in
ardından Hayber'den dönüş yolu üzerindeki küçük bir Yahudi yerleşim merkezi olan Vâdi'l-Kurâ'ya sefer düzenledi.

Bir günlük kuşatma neticesinde burası fethedildi. Onlar da Hayberliler gibi topraklarında yarıcı olarak bırakıldılar. Teymâ Yahudileri ise Hayber, Fedek ve
Vâdi'l-Kurâ'da meydana gelen gelişmeleri duyunca kendileri gelerek cizye ve haraç vermek üzere Hz. Peygamber ile antlaşma yaptılar ve yurtlarında
kaldılar. Toprakları da kendilerinin oldu. 54
Hayber ve çevresinin fethedilmesiyle birlikte Müslümanlar için temel hedef olan Mekke'nin fethinin de önü açılmış oldu. Zira Şam-Medine yolu üzerinde
bulunan Hayber ve çevresinde Müslümanlar açısından tehdit oluşturabilecek bir güç ortadan kaldırılmıştı. Aynı zamanda neredeyse Arabistan'daki bütün
Yahudilerin hâkimiyet altına alınmasıyla, Kureyş müşriklerinin Müslümanlara karşı her fırsatta kullanmayı hesap ettikleri destekleri bertaraf edildi. Bundan
önce yapılan Hudeybiye Antlaşması ile de müşriklerden gelebilecek herhangi bir tehlike ortadan kaldırılmıştı. Böylece Müslümanların bölgedeki hâkimiyeti
sağlamlaştığı için siyasî ve askerî üstünlükleri konusunda hiçbir şüphe kalmadı. Fetihle birlikte elde edilen altın, gümüş ve çeşitli mücevherat yanında
hurma ve tahıl ürünleri ile çok sayıda hayvan ve esirlerden oluşan menkul ve gayri menkul ganimetler sayesinde ise Müslümanlar malî açıdan daha güçlü
hâle geldiler.
Fetihle birlikte hurma ve tahıl üretimiyle uğraşan Yahudiler, yukarıda da belirtildiği üzere yarıcı olarak eski topraklarında bırakılmışlardı. Müslümanlar belli
antlaşmalar çerçevesinde yine onlarla birlikte yaşamaya devam ettiler. Halbuki daha önce Medine'de yaşayan Yahudi kabileleri, Hz. Peygamber'le
aralarındaki antlaşmaya gösterdikleri sadakatsizlik nedeniyle sürgüne gönderilmişlerdi. Allah Resûlü, antlaşmalarına riayet eden Hayber Yahudilerine ise din
ayrılığından dolayı herhangi bir ayrım yapmadı. Böylece o, vefatına kadar geçen süre içerisinde farklı dinlerden insanların bir arada yaşayabileceğini örnek
bir şekilde ortaya koydu.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

EN ÇOK İLGİ GÖRENLER

HADİSLERLE İSLAM ANA MENÜ

HADİSLERLE İSLAM ANA MENÜ HADİSLERLE İSLAM CİLT 1 HADİSLERLE İSLAM CİLT 2 HADİSLERLE İSLAM CİLT 3 HADİSLERLE İSLAM CİLT 4 HA...