yukarı kaydırma oku

YAZI KOPYALAMA ENGELİ

sağtuş engeli

ANA MENÜ

HZ. PEYGAMBERİN EŞYALARI İYİ KİMSE İÇİN İYİ MAL NE GÜZELDİR!

HZ. PEYGAMBERİN EŞYALARI İYİ KİMSE İÇİN İYİ MAL NE GÜZELDİR!

Mutarrif, babasının şöyle anlattığını naklediyor:
“Hz. Peygamber'in (sav) yanına geldim. Bu sırada Elhâkümü't-tekâsür (Çoklukla övünmek sizi oyaladı) sûresini okuyordu. Ardından şöyle buyurdu:
'Âdemoğlu, 'Malım, malım!' der. Ey âdemoğlu! Acaba yiyip tükettiğinden, giyip eskittiğinden ve sadaka verip (âhirette karşılığını almak üzere) önden gönderdiğinden
başkası senin malın mıdır?' ”
(M7420 Müslim, Zühd, 3)


***

Ebû Hüreyre'den (ra) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Dinarın ve dirhemin, kadifenin ve işlemeli elbiselerin kulu olana
yazıklar olsun! (Böyle bir kişiye) bir şey verilirse memnun olur, verilmezse hoşnut olmaz.”
(B2886 Buhârî, Cihâd 70)


***

Ebû İshâk'ın işittiğine göre, Amr b. Hâris şöyle demiştir: “Hz. Peygamber (sav) (vefat ettiğinde) geriye silahı, beyaz, dişi katırı ve bir miktar arazisinden
başka bir şey bırakmadı, bunları da sadaka olarak bıraktı.”
(B3098 Buhârî, Farzu'l-humus, 3)


***

Musa b. Ali'nin, babası aracılığı ile naklettiğine göre, Amr b. Âs şunları anlatmıştır: “Resûlullah (sav), 'Kıyafetini ve silahını alıp yanıma gel.' şeklinde bana
haber gönderdi. Yanına gittim, abdest alıyordu. Bana kafasını kaldırıp baktı, sonra başını eğdi ve şöyle buyurdu: 'Seni bir ordunun başında görevlendireyim de,
Allah sana selâmet versin ve seni ganimete kavuştursun istiyorum. İyi bir niyetle senin mal sahibi olmanı istiyorum.' Dedim ki, 'Ey Allah'ın Resûlü! Ben mal için
Müslüman olmadım. Aksine ben İslâm'a duyduğum arzu ve Resûlullah (sav) ile beraber olmak için Müslüman oldum.' Hz. Peygamber bunun üzerine şöyle
buyurdu: “Ey Amr! Salih/iyi kimse için hayırlı/iyi mal ne güzeldir!”
(HM17915 İbn Hanbel, IV, 197)


**************************

Hicretin dokuzuncu senesiydi. Resûlullah (sav) Tebük Seferi' nden dönmüş, Mescid-i Nebevî'nin bitişiğindeki evine gelmişti. İçeriye girdiğinde, odasındaki
rafın, üzerinde bazı canlı resimleri bulunan ince bir perde ile örtüldüğünü gördü. O anda kızdı, yüzünün rengi değişti ve onu çekip yırttı. Daha sonra Hz.
Âişe'ye hitaben, “Kıyamet günü Allah katında insanların en şiddetli azaba uğrayacak olanları, (kendi yaptıklarını) Allah'ın yarattıklarına benzetmeye kalkışanlardır.”
buyurdu. Hz. Peygamber'in şiddetli uyarısı üzerine Hz. Âişe de örtüyü kesip ondan bir iki minder yaptı. 1 Daha sonra Hz. Peygamber bu yapılan
minderlerin üzerine oturdu. 2
İslâm dini, tevhid inancı üzerine kurulmuştu. Hz. Peygamber ise henüz putperestlikten yeni kurtulmuş olan insanların zihinlerindeki şirk izlerinin
tamamen silinmesini istiyordu. Bu titizliği sebebiyledir ki Allah Resûlü, üzerinde canlı resmi bulunan örtü, duvar halısı ve benzeri eşyaların duvarlara,
tavanlara ve raf üzerlerine asılmasını yasaklamıştı. Zira o, halka câhiliye inançlarını hatırlatabilecek, onları eski düşüncelerine yeniden sevk edebilecek
hiçbir şeye önem vermelerini ve saygı duymalarını istemiyordu.
Hz. Peygamber (sav) evlerde, bazı eşyaların varlığından rahatsız olur ve bunların atılmasını isterdi. Hz. Âişe'nin anlattığına göre, Hz. Peygamber (sav) kendi
evinde üzerinde Hıristiyanların haç resimleri bulunan şeyleri ya kırar ya da üzerindeki resimlerini silerdi. 3
Hz. Peygamber, kullanılan eşyaların, kişiyi manevî duygulardan uzaklaştıracak, onlara sürekli dünyayı hatırlatacak şekilde ve konumda olmasını da uygun
görmezdi. Âişe validemiz, üzerinde kuş resmi bulunan bir perdeleri olduğunu, onu kıble tarafına astıklarından içeri giren kimsenin karşısına geldiğini,
bunun üzerine Resûlullah'ın (sav), “Ey Âişe, perdeyi değiştir. Çünkü her içeri girip onu gördüğümde dünyayı hatırlıyorum.” buyurduğunu bildirmektedir. 4
Dünyanın bir meta, yani geçici olarak faydalanılacak bir yer olduğunu söyleyen Hz. Peygamber, 5 hiçbir eşyaya ve mala gereğinden fazla değer vermezdi.
Dünya malının geçici ve değersiz olduğunu şu sözleriyle anlatıyordu: “Âdemoğlu, 'Malım, malım!' der. Ey âdemoğlu! Acaba yiyip tükettiğinden, giyip eskittiğinden
ve sadaka verip (âhirette karşılığını almak üzere) önden



gönderdiğinden başkası senin malın mıdır?” 6 O, her çeşit lüks, israf ve aşırılıktan şiddetle kaçınarak davranışlarıyla da Müslümanlara örnek olmuştu.
Efendimizin dünyasında eşya, gönülden bağlanılacak maddî bir varlık ve kendisiyle kıymet kazanılacak bir değer değil, ihtiyaç için kullanılacak bir maldan
ibaretti. Dünya malına aşırı değer verenleri şöyle uyarmıştı:“Dinarın ve dirhemin, kadifenin ve işlemeli elbiselerin kulu olana yazıklar olsun! Böyle bir kişiye bir şey
verilirse memnun olur, verilmezse hoşnut olmaz.” 7 O, kullandığı eşyanın ihtiyacı karşılamasını yeterli görür, lüks arzusu içine girmeyerek imkânları kısıtlı
olan Müslümanların yaşadığı mütevazı bir hayatı tercih ederdi. Hatta Resûlullah (sav), dünyaya geldiği anda sahip olduğu mal varlığına, eşyaya vefat
ederken sahip bile değildi. Çünkü ihtiyacından artan para ve kıymetli eşyayı Allah yolunda infak etmişti. Müminlerin annesi Cüveyriye bnt. el-Hâris'in
erkek kardeşi Amr b. Hâris'in bildirdiğine göre, Hz. Peygamber (sav) öldükten sonra ardında silahı, beyaz, dişi katırı ve bir miktar arazisinden başka bir şey
bırakmamış, bunları da sadaka olarak bırakmıştı. 8 O, geriye ne dirhem ne dinar ne köle ne cariye ve ne de başka bir şey bırakmıştı. 9 Peygamberimizin
miras olarak bıraktığı eşya, hayatın devamı için zarurî olan asgarî şeylerden ibaretti.
Hz. Peygamber'in (sav) her türlü dünyalık imkânı elde etme gücüne sahipken bile dünyalık biriktirme hevesi olmamıştı. Fakih sahâbîlerden Abdullah b.
Mes'ûd, bir gün Hz. Peygamber'in, küçük olduğundan güvercin yuvasına benzetilen odasına girdi. O (sav) bir hasırın üzerinde uyuyordu. Hasır,
sertliğinden dolayı Rahmet Elçisi'nin vücudunun yan tarafında izler bırakmıştı. İbn Mes'ûd, Resûlullah'ın bu hâline dayanamadı ve ağladı. İbn Mes'ûd'un
ağlamasına şaşıran Hz. Peygamber, “Seni ağlatan şey nedir Abdullah!” diye sordu. İbn Mes'ûd kendisini ağlatan şeyi anlatmaya başladı: “Yâ Resûlallah, Kisra ve
Kayser atlas, halis ipek ve dîbâc (İran dokuması ipekli kumaşlar) üzerinde yürüyorlar. Sen ise bu hasır üzerinde uyuyorsun. Bu hasır da senin vücudunda
izler bırakmış.”
Bunun üzerine İbn Mes'ûd'u teselli eden şu cümleler döküldü Hz. Peygamber'in (sav) ağzından: “Ağlama Abdullah! Dünya onların, âhiret ise bizimdir. Hem
benim dünya ile ilgim ne kadar ki? Ben bu dünyada, ancak, bir ağacın altında gölgelenen, sonra da oradan kalkıp giden bir yolcu gibiyim.” 10
Evet, ne yolcu kalıcıydı ne de gölge. Ama menzile, hedefe ulaşmak için sıcak çöl ikliminde kısa süre de olsa gölgelenmek, güç toplamak demekti. Dünya
fâni, dünyalıklar geçiciydi. Fakat âhirete giden yolda âhiret


yatırımı olmak üzere dünya metaını da ihmal etmemek gerekiyordu. Allah Resûlü de bu güzel teşbihiyle bunu anlatmak istiyordu.
Ensardan bir kadın, Hz. Âişe validemizi evinde ziyaret etti. Bu esnada Peygamber Efendimizin hasırdan yapılan döşeğini gördü. Onu Peygamberi'ne
münasip görmemiş olsa gerek, evine döner dönmez hediye olarak kabaca yünden yapılmış bir döşek gönderdi. Eve geldiğinde bu yeni yatağı fark eden Hz.
Peygamber, “Bu nedir?” diye sordu. Hz. Âişe, “Yâ Resûlallah, ensardan falanca hanım bana geldi, yatağınızı gördü de evine gidince bunu gönderdi.” diye
cevap verdi. Hz. Peygamber, “Onu geri gönder!” dedi.
Hz. Âişe olayın devamını şöyle anlatır: “Onu geri göndermedim. (Doğrusu, böyle bir döşeğin) benim evimde bulunması çok hoşuma gitti. Resûlullah bu
uyarısını üç defa yaptı ve şöyle dedi: 'Vallahi yâ Âişe, eğer istersem Allah bana altın ve gümüş dağları ihsan eder.' ” 11
Hz. Peygamber insanı rehavete sevk edecek ve kendisini ibadetten alıkoyacak eşyaları kullanmazdı. Hz. Hafsa'ya, “Allah Resûlü'nün senin evindeki yatağı
nasıldı?” diye sorulduğunda o şu cevabı vermişti: “Yünden dokunmuş kalın bir kilimi ikiye katlardık. Onun üzerinde uyurdu. Bir gece, şunu dörde
katlasam onun için daha yumuşak olur, dedim. Bu maksatla kilimi onun için dört kat yaptık. (Ne var ki Hz. Peygamber) sabahleyin kalktığında, 'Bu gece
benim altıma ne serdiniz?!' diye hayretle sordu. Biz, “Bu senin her zamanki yatağın. Biz sadece onu dörde katladık ki daha yumuşak olsun.” dedik. Bunun
üzerine, “Siz, onu yine eski hâline getirin. Zira onun yumuşaklığı, gece namazıma mani oldu.” buyurdu. 12 AncakResûlullah Efendimiz kendisi kişisel bir tercih
olarak rahat bir yatak istememekle beraber, ashâbına böyle bir tavsiyede bulunmamıştı.
İnsanların ihtiyaç duydukları eşyaya sahip olmaları en doğal haklarıdır. Bunların da en başta gelenleri oturulacak bir ev, vücudu örtüp soğuktan ve sıcaktan
koruyacak giyecekler ve hayatın devamını sağlayacak gıda maddeleridir. 13 Ancak yaşadığı dönemin maddî şartlarını da dikkate alan Hz. Peygamber, eşya
kullanımında abartıya ve israfa kaçılmamasını istemiştir. 14 Ayrıca gösteriş ve övünme amaçlı giyim tarzını da yasaklamıştır. 15
Peygamber Efendimiz bütün ömrünce ifrat ve tefritten sakınmış ve sergilediği mütevazı hayatıyla ashâbına örnek olmuştur. O (sav), içinde bulunduğu
toplumda günlük hayatta revaçta olan birçok eşyayı, bir


“varlık gösterisine” dönüştürmeden kullanmıştır. Nitekim misafirliğe gittikleri yerlerde, bazen altına serilen bir örtünün üzerine, 16 bazen de verilen minder
yerine toprağın üstüne oturmuştur. 17
İmkânı olduğu hâlde, Allah Resûlü, tamamen kendi arzusuyla dostlarından herhangi bir yoksul gibi sade bir hayat yaşamayı tercih etti. Bu nedenledir ki
Hz. Peygamber'in (sav) evinde bulunan eşyalar son derece sade ve gösterişten uzaktı. Evinde hurma lifiyle dolu meşinden birkaç yastık, yatak olarak
kullandığı hasırdan bir iki döşek, 18 duvarlarda asılmış birkaç tane hayvan derisi, birkaç tane de örtü 19 vardı. 20 Geceleri aydınlanmak için kullandığı fitilli
bir kandil, 21 bir bıçak, 22 yemek yediği büyükçe bir tabak, 23 biri camdan 24 diğeri ağaçtan 25 yapılmış iki bardak da onun kullandığı eşyalar arasındaydı.
O mütevazı evinde hem banyoda su için, hem de hamur teknesi olarak kullanılan büyük bir kazanın 26 yanı sıra abdest suyu ve içecek su konulan birkaç
su kabı vardı. 27 O dönemde İslâm toplumunda elek kullanıldığı hâlde, Rahmet Elçisi'nin evinde vefat edinceye kadar ne un eleyeceği bir eleği olmuş ne de
has undan bir ekmek boğazından geçmişti. 28
Hz. Peygamber bir insan olarak kişisel bakımına özen gösterir, temiz ve güzel görünmek için çeşitli eşyalar kullanır ve bir yolculuğa çıktığında da bunları
yanında götürürdü. Onun (sav) gece uyandığında bile kullandığı 29 biri demirden 30 diğeri fildişinden olan iki tarağı vardı. 31 Aynası vardı ve ona baktıktan
sonra, “Elhamdülillâh,Allah'ım, beni güzel yarattığın gibi ahlâkımı da güzelleştir.” diye dua ederdi. 32 İsmid denilen siyah bir sürmesi vardı, yatarken iki gözüne
de üçer kez sürerdi. 33 Ashâbına da gözü parlaklaştırıp kirpikleri beslediği için ismidi tavsiye ederdi. 34 İhrama gireceği zaman saçına ve sakalına sürdüğü
yağın parıltısı rahatça görülürdü Pâk Elçi'nin. 35 Erâk ağacından yapılan misvağı da onun (sav), evine girdiğinde öncelikle kullandığı, 36 gece kalktığında
yanından ayırmadığı 37 ve devamlı kullandığı eşyalarındandı. 38
Hz. Peygamber (sav) İslâm'ı ve Müslümanları korumak için birçok savaşa katılmış ve savaşlarda kılıç, zırh, miğfer gibi döneminin savaş aletlerini
kullanmıştı. Hz. Peygamber'in çoğu ganimetle elde edilmiş dokuz kılıcı vardı. O (sav) sahip olduğu savaş aletlerine hep güzel isimler verirdi. Onun (sav) en
meşhur kılıcı Bedir ganimetlerinden aldığı “Zülfikâr” idi. 39 Bu kılıcın kabzasının başı gümüştendi ve kınının üzerinde de gümüş halkalar vardı. 40
Efendimizin fetih günü, Mekke'ye girerken taktığı



kılıcın kabzası da altın ve gümüş işlemeliydi. 41 Babasından miras kalan ve hicret ederken yanında taşıdığı Me'sur, 42 Sa'd b. Ubâde'nin hediye ettiği ve
Bedir'de savaştığı Adb, 43 Benî Kaynukâ'dan ganimet olarak aldığı Kal'î, Bettâr ve Hatf ile Tay kabilesinden alınan Resûb ve Mihzem 44 adlı kılıçları da vardı.
Hz. Peygamber savaşta düşmanın ok ve kılıç darbelerinden korunmak için zırh giyerdi. Onun (sav) yedi adet zırhı vardı. Bunların en meşhuru Zâtü'l-fuzûl
idi. 45 Fidda ve Sa'diye isimli iki zırhı, Benî Kaynukâ Yahudilerinden payına düşen ganimetler arasındaydı. Hz. Peygamber, Uhud Savaşı'nda Zâtü'l-fuzûl ile
Fidda'yı, Hayber günü ise Zâtü'l-fuzûl ile Sa'diye adlı zırhlarını üst üste giymişti. 46 Bir de Mekke'nin fethi günü başına taktığı bir miğferi vardı. 47 Rahmet
Elçisi'nin Benî Kaynukâ'dan aldığı üç mızrak ve Ravhâ, Beydâ ve Safrâ adlarındaki üç yayla birlikte 48 Zevrâ, Seddâd bir de Uhud'da kırılan Ketûm adında
toplam altı tane yayı vardı. 49 Hz. Peygamber bu savaş aletlerinin hemen hemen hepsine ya ganimet ya da hediye yoluyla sahip olmuştu.
Resûlullah (sav) eşyalarını sağ eliyle ve malı verenin Allah olduğu bilinciyle kullanırdı. O, kullanılan eşyaların kişiyi manevî duygulardan uzaklaştıracak ve
sürekli dünyayı hatırlatacak şekil ve özelliklere sahip olmamasına özen göstermiştir. Rahmet Peygamberi aşırı refah arzusu ve arayışı içinde olmamış aksine
her zaman mütevazı bir tutum sergilemiştir.
Şurası bir gerçektir ki Allah Resûlü helâl yoldan dünya malı edinilmesini de teşvik etmiştir. Nitekim Amr b. Âs, bu konuda şunları anlatmıştır: “Resûlullah
(sav), 'Kıyafetini ve silahını alıp yanıma gel.' şeklinde bana haber gönderdi. Yanına gittim, abdest alıyordu. Kafasını kaldırıp bana baktı, sonra başını eğdi ve
şöyle buyurdu: 'Seni bir ordunun başında görevlendireyim de, Allah sana selâmet versin ve seni ganimete kavuştursun istiyorum. İyi bir niyetle senin mal sahibi
olmanı istiyorum.' Dedim ki, 'Ey Allah'ın Resûlü! Ben mal için Müslüman olmadım. Aksine ben İslâm'a duyduğum arzu ve Resûlullah (sav) ile beraber olmak
için Müslüman oldum.' Hz. Peygamber bunun üzerine şöyle buyurdu: “Ey Amr! Salih/iyi kimse için hayırlı/iyi mal ne güzeldir!” 50
Ashâbından, elde edebildikleri kıyafetlerin en iyisini giymelerini ve bulabildikleri en güzel kokuları sürünmelerini isteyen 51 Allah Resûlü, “İsraf ve kibre
kaçmadan yiyin, için, giyinin ve Allah yolunda harcamada bulunun.” buyurarak bu konudaki temel ilkeleri ortaya koymuştur. 52


Her konuda olduğu gibi evinin tanzimi ve kullandığı ev eşyalarının nitelikleri hususunda da ashâbına ve ümmetine örnek teşkil eden Peygamberimizin eşya
kullanımı konusundaki tavrını sadelik, ihtiyacı giderme, tertiplilik ve temizlik olarak sıralamak mümkündür. Bir devlet başı, muzaffer bir kumandan,
dahası son dinin peygamberi olarak Resûl-i Ekrem fakir değildir, ama mütevazı yaşamayı tercih etmiştir. Yoksul ashâbının hayat standartlarında yaşadığı
hâlde, aşırıya kaçılmadığı sürece çevresindekilerin güzel ve nitelikli eşyalar kullanmasına müdahale etmemiştir. Kendisi de kullandığı nitelikli eşyaların
hemen hepsini ganimet veya hediye yoluyla elde etmiştir. Hayatı boyunca mal edinmeye karşı olmadığı gibi, mal arzusunda olan ve bunu hayatının amacı
edinen biri de olmamıştır. Peygamber Efendimizin hayat tarzına baktığımızda görürüz ki eşya, insanın efendisi değil aksine Rabbe lâyıkıyla kulluk
edebilmesinin ve O'nun rızasına uygun bir ömür sürmesinin vesilesidir.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

EN ÇOK İLGİ GÖRENLER

HADİSLERLE İSLAM ANA MENÜ

HADİSLERLE İSLAM ANA MENÜ HADİSLERLE İSLAM CİLT 1 HADİSLERLE İSLAM CİLT 2 HADİSLERLE İSLAM CİLT 3 HADİSLERLE İSLAM CİLT 4 HA...