yukarı kaydırma oku

YAZI KOPYALAMA ENGELİ

sağtuş engeli

ANA MENÜ

HZ. PEYGAMBERİN EŞLERİ MÜMİNLERİN ANNELERİ

HZ. PEYGAMBERİN EŞLERİ MÜMİNLERİN ANNELERİ

Ali b. Ebû Tâlib'den (ra) nakledildiğine göre,
Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur:
“(Kendi döneminin) en hayırlı kadını Meryem'dir.
Hatice de (kendi döneminin) en hayırlı kadınıdır.”
(B3815 Buhârî, Menâkıbü'l-ensâr, 20)


***

Safiyye bnt. Huyey anlatıyor: “Bir gün Resûlullah (sav) yanıma geldi. Ben de ona Âişe ile Hafsa'nın benim hakkımda söyledikleri bazı (küçümseyici) sözleri
anlattım. Bunun üzerine Resûlullah şöyle buyurdu:'Sen de onlara, 'Siz ikiniz nasıl benden üstün olabilirsiniz? Benim kocam Muhammed, babam Harun, amcam ise
Musa'dır.' deseydin ya!..' ”
(T3892 Tirmizî, Menâkıb, 63)


***

Enes (b. Mâlik) anlatıyor:...Zeyneb (bnt. Cahş), Hz. Peygamber'in diğer hanımlarına karşı övünür ve onlara şöyle derdi: “Sizleri (Hz. Peygamber ile) kendi
aileleriniz evlendirdi. Beni ise yedi kat göklerin ötesinden Yüce Allah evlendirdi.”
(B7420 Buhârî, Tevhîd, 22)


***

Enes b. Mâlik'in işittiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Âişe'nin diğer kadınlara üstünlüğü, tiridin diğer yemeklere üstünlüğü gibidir.”
(M6299 Müslim, Fedâilü's-sahâbe, 89)


**********************


“Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik...” 1 âyetinde sözü edilen hidayet elçilerinin sonuncusuydu Allah Resûlü
(sav). Bir peygamber olarak içinde bulunduğu topluma dinî alanda rehberlik ederken, savaşta ordusunun kumandanı, mescitte cemaatinin imamı ve evinde
ailesinin reisi idi. O (sav), toplumsal hayatın bütün alanlarında yer almıştı. Yirmi beş yaşından itibaren bir eş ve ardından bir baba olarak aile hayatına
katıldı.
Resûl-i Ekrem'in aile hayatının pek çok yönden kendine özgü şartları vardı. Her şeyden önce bu aile Yüce Allah'ın gözetimi altındaydı ve ilâhî
müdahalelerin ve yönlendirmelerin doğrudan muhatabıydı. 2 Diğer yandan o döneme özgü yerleşik kabuller, toplumsal şartlar ve Hz. Peygamber'in
konumu, onun evliliklerine önemli ölçüde etkide bulunmuştu. Bu nedenle Resûl-i Ekrem'in bütün evliliklerinin kendine özgü şartları, sebepleri, maksatları
ve hikmetleri vardı. Onun evlilikleri ve neden birden çok hanımla evlendiği ancak onun sahip olduğu vasıflar ve içinde bulunduğu şartlar gözetilerek
anlaşılabilirdi.
Evlilik hiç kuşkusuz insanî bir gereksinimdir. Hepsi birer insan olan peygamberlerin evlenmesi de son derece tabiîdir. Nezahet ve iffet içerisinde bir gençlik
geçirmiş olan Allah Resûlü de kendisi yirmi beş yaşında iken kırk yaşında olan Hz. Hatice ile evlenmiştir. Resûlullah ile evliliğinden önce yaşadığı iki evlilik
tecrübesinden üç çocuk sahibi olan Hz. Hatice, 3 vefat edinceye kadar yirmi beş yıl boyunca Resûl-i Ekrem'in biricik eşi ve hayat arkadaşı olmuştur. 4
Ayrıca bu evlilikten Kâsım ve Abdullah adlarında iki oğulları; Zeyneb, Rukiyye, Fâtıma ve Ümmü Gülsüm adlarında dört kızları dünyaya gelmiştir. 5
Allah Resûlü, “(Kendi döneminin) en hayırlı kadını Meryem'dir. Hatice de (kendi döneminin) en hayırlı kadınıdır.” 6 sözleriyle taltif ettiği Hz. Hatice'den ömrü
boyunca büyük destek görmüş ve bunu şöyle ifade etmiştir: “Yüce Allah bana Hatice'den daha hayırlı bir eş vermemiştir. Bütün insanlar bana inanmazken o bana
inandı. Herkes beni yalanlarken o doğruladı. İnsanlar (yardımlarını) benden esirgediklerinde o bana malıyla destek oldu. Yüce Allah bana başka kadınlardan değil
ondan çocuklar ihsan etti.” 7 Hz. Peygamber bu yüzden Hz. Hatice'yi daima hayırla yâd etmiştir. Onun Hz. Hatice'ye olan sevgi ve

vefası zaman zaman Hz. Âişe'nin kıskançlığına sebep olmuş ancak Resûl-i Ekrem, Hz. Hatice'ye karşı vefa içinde hareket etmekten geri durmamıştır. Bir
koyun kestiğinde onun bir kısmını Hz. Hatice'nin arkadaşlarına hediye etmesi onun vefasının örneklerindendir. 8
Allah Resûlü, elli yaşına kadar kendisinden yaşça büyük olan bu hanımefendi ile evli kalmıştır. Ayrıca Hz. Âişe ile izdivacı hâriç, onun Hz. Hatice'nin
vefatından sonraki evliliklerinin tamamı dul hanımlarla olmuştur. Bu yüzden birden çok hanımla evlenmiş olması asla onun bedenî ihtiyaçlarının işaretleri
olarak değerlendirilemez. Resûl-i Ekrem'in her evliliğinin insanî, dinî, siyasî ve içtimaî gerekçeleri ve hikmetleri vardır. Şu hâlde onun evliliklerinin her biri
kendi şartları içerisinde değerlendirilmeli ve bu evliliklerin insanî, dinî, ailevî, sosyal ve siyasal sebepleri ve sonuçları göz ardı edilmemelidir.
Meselâ, Resûl-i Ekrem'in Hz. Hatice'nin vefatından sonra Sevde bnt. Zem'a isimli hanımefendi ile evliliğinin temelinde bütünüyle insanî ve dinî duyarlılık
yatmaktaydı. Kendisinin en büyük destekçisi olan Hz. Hatice'nin vefatıyla büyük bir hüzne kapılan Allah Resûlü, Fâtıma ve Ümmü Gülsüm adlı küçük
yaştaki kızlarıyla baş başa kalmıştı. Omuzlarındaki peygamberlik yüküne, evinin işleri ve çocuklarının bakımı da eklenmişti. Bu yalnızlık döneminden
sonra, sahâbeden Osman b. Maz'ûn'un hanımı Havle bnt. Hakîm, yeni bir evlilik için Resûl-i Ekrem'in düşüncesini sormuş, ona dul bir hanımla evlenmeyi
düşünüyorsa beş çocuklu ve yaşı ellinin üzerinde olan Sevde bnt. Zem'a'yı önermişti. 9
Sekrân b. Amr isimli kocasıyla birlikte İslâmiyet'i ilk kabul edenlerdendi Sevde. Ancak Mekke'deki baskılar üzerine kocasıyla beraber Habeşistan'a hicret
etmişler, müşriklerin ileri gelenlerinden bir kısmının Müslüman olduğuna dair bir söylenti kendilerine ulaşınca da Mekke'ye geri dönmüşlerdi. Ancak
söylenti doğru çıkmamış ve bu arada Sevde'nin kocası vefat etmişti. İslâm uğruna türlü sıkıntılara katlanan bu çileli hanımın, Mekkeli müşriklerin bunaltıcı
baskısı altında kendisine ve beş çocuğuna kol kanat gerecek bir eşi yoktu. Bu sırada Havle bnt. Hakîm'in aracılığıyla Sevde validemiz, babasının da onayını
almak suretiyle Allah Resûlü'nün evlilik teklifini kabul etti. 10 Vücut itibariyle iri yapılı, uzun boylu, sakin ve yavaş tabiatlı bir hanım olan Sevde, Allah
Resûlü'nün Hz. Âişe ile evliliğine kadar üç yıl boyunca tek eşi olmuştu. Allah Resûlü onun beş çocuğuna babalık, o da Resûlullah'ın kızlarına annelik
yapmıştı. 11

Dini uğruna göze aldığı sıkıntıların karşılığını peygamber eşi olmak suretiyle almış hanımlardan biri de Ümmü Seleme idi. Hz. Peygamber'le evlenmeden
önce Ebû Seleme Abdullah b. Abdülesed ile evliydi. Her ikisi de Mekke'deki ilk Müslümanlardandı. Onlar da tıpkı Sevde bnt. Zem'a ve kocası gibi
Habeşistan'a hicret etmişler, Mekkeli müşriklerin Müslüman olduklarını haber alınca da geri dönmüşlerdi. Ancak Mekke'ye vardıklarında durumun
eskisinden pek farklı olmadığını gördüler. Neyse ki bir müddet sonra Medine'ye hicret izni çıktı ve Ümmü Seleme, kocası ve çocuğu birlikte yola koyuldu.
Ne var ki akrabalarından olan müşrikler Ümmü Seleme'nin ve ailesinin yolunu kestiler. Ümmü Seleme'yi çocuğundan ve kocasından ayırdılar ve onu kendi
evlerinde hapsettiler. Ümmü Seleme bu ayrılık nedeniyle sürekli gözyaşı döktü. Neyse ki bir yıl kadar süren bu ıstırap dolu bekleyiş insaflı birkaç kişinin
girişimiyle sona erdi. Ümmü Seleme de çocuğunu alarak vakit kaybetmeden Medine'ye kocasının yanına gitti. 12
Ancak bu birliktelik de kısa sürecekti. Çünkü bir müddet sonra Ebû Seleme Uhud Savaşı'na katıldı ve aldığı yara sonucu hayatını kaybetti. Üst üste gelen
bu üzücü olaylar Ümmü Seleme'yi oldukça sarsmıştı. Artık Resûl-i Ekrem'den öğrendiği, “Biz şüphesiz Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz. Allah'ım!
Musibetimin ecrini bana ver, bana kaybettiğimden daha hayırlısını ver!” duasını okumaktan başka bir şey gelmiyordu Ümmü Seleme'nin elinden. Çünkü başına
bir musibet gelen kimse bu şekilde dua ederse Allah'ın mutlaka onun duasını kabul edeceğini işitmişti Allah Resûlü'nden. Bu yüzden hem böyle dua ediyor
hem de “Ebû Seleme'den daha hayırlısı kim olabilir ki?” diye umutsuzluğunu dile getiriyordu. 13 İşte tam bu sırada Allah Resûlü, bu yaşı ilerlemiş, dört
çocuklu ve kıskanç tabiatlı hanıma Hz. Ömer aracılığıyla evlilik teklif etti 14 ve hicretin dördüncü yılının Şevval ayında onunla evlendi. 15 Muhtemelen Hz.
Peygamber'in Ümmü Seleme'ye evlenme teklif etmesinde, cefakâr bir dul hanım olarak hem kendisinin hem de çocuklarının korunmaya muhtaç olmasının
yanı sıra mensubu olduğu Mahzûm kabilesi ile yakınlaşma ve onların İslâm'a ısınmasını sağlama isteği etkili olmuştu.
Ümmü Seleme gibi kocası Uhud Savaşı'nda şehit olan hanımlardan biri de Zeyneb bnt. Huzeyme idi. Yoksullara yardım ettiği ve onlara daima yemek
yedirdiği için “Ümmü'l-mesâkîn” (Yoksulların Anası) diye tanınan bu dul ve çaresiz hanımefendiye Allah Resûlü yardım elini uzatmış ve onunla evlenmiştir.
Ancak bu evlilik uzun sürmemiş, birkaç ay sonra Zeyneb validemiz vefat etmiştir. 16

Resûl-i Ekrem'in Ümmü Habîbe annemizle evliliğinin de benzer bir gerekçesi vardı. Kureyş kabilesinin ileri gelenlerinden Ebû Süfyân'ın kızı olan ve seçkin
bir aileden gelen Ümmü Habîbe, ilk evliliğini Ubeydullah b. Cahş ile yapmıştı. Kureyş tarafından baskılar artınca, bu Müslüman çift Habeşistan'a hicret
etmişlerdi. Ne var ki Ubeydullah b. Cahş orada Hıristiyan olmuş ve karısının da Hıristiyan olmasını istemişti. Ümmü Habîbe ise bu isteği reddederek
dininde sebat göstermişti. Çok geçmeden kocası ölen ve yabancı bir ülkede kimsesiz ve korunmaya muhtaç bir duruma düşen Ümmü Habîbe, babası Ebû
Süfyân henüz Müslüman olmadığı için Mekke'ye ailesinin yanına da dönememişti. İşte tam bu sırada Ümmü Habîbe'nin İslâm uğruna gösterdiği sabır ve
tahammül ile ilgili bilgiler Hz. Peygamber'e ulaşmıştı. Resûlullah da kendisini İslâm'a davet etmek için gönderdiği elçi aracılığıyla Necâşî'den, Ümmü
Habîbe'yi gıyabında kendisine nikâhlamasını istedi. 17 Bunun üzerine Necâşî hem Allah Resûlü'nün isteğini yerine getirdi 18 hem de Ümmü Habîbe'yi ve
Habeşistan'da bulunan diğer Müslümanları gemilerle Medine'ye geri gönderdi. Hicretin altıncı veya yedinci yılında meydana gelen bu olay, Ümmü
Habîbe'nin teslimiyet ve sadakatinin bir mükâfatı idi. 19
Allah Resûlü'nün Hz. Ömer'in kızı Hafsa ile evliliğinde de kocası savaşta şehit olmuş dul bir hanımefendiyi koruma altına almak ve Hz. Ömer gibi bir İslâm
kahramanını onurlandırmak gibi bir gaye vardı. Hafsa, ilk Müslümanlardan Huneys b. Huzâfe ile evlenmiş fakat kocası Bedir Gazvesi'nden dönerken yolda
hastalanarak Medine'de vefat etmişti. 20 Bu üzücü kayıptan sonra Hz. Ömer bir baba olarak kızını hayırlı bir kimseyle evlendirmek istemiş ve bunun için
harekete geçmişti. İşte bu esnada Allah Resûlü Hz. Ömer ile konuşarak Hafsa'ya talip olmuş ve hicretin üçüncü senesinde evlenmişlerdi. 21 Böylece Hz.
Peygamber hem yalnız bir hanıma hayat arkadaşı olmuş hem de İslâm'a büyük hizmetleri geçmiş bir aileyle akrabalık bağı kurarak onları onurlandırmıştı.
Allah Resûlü'nün evliliklerinin çoğu, o dönemdeki egemen toplumsal yapı içinde, yeni kurulan İslâm toplumunun varlığını sağlamlaştırmaya yönelik siyasî
ve sosyal hedefleri olan evliliklerdi. O dönemde evlilik bağıyla oluşturulan akrabalık ilişkileri, farklı din mensupları ve kabileler arasında dostluk bağlarının
tesis edilmesinin en önemli vasıtalarından idi. Nitekim Resûl-i Ekrem hicretin altıncı yılında Abdurrahman b. Avf kumandasında bir askerî birliği Kuzey
Arabistan'daki eski bir ticaret merkezi olan Dûmetü'l-Cendel şehrine gönderirken, Abdurrahman b. Avf'a, eğer

oradaki Kelb kabilesi İslâm'ı kabul ederse kabilenin reisinin kızıyla evlenmesi talimatını vermiş ve o da bu emrin gereğini yerine getirmiştir. 22
İşte Cüveyriye bnt. Hâris de Resûl-i Ekrem'in İslâm'ın yayılması ve kökleşmesi maksadıyla evlendiği hanımlardan biriydi. Huzâa kabilesinin
Mustalikoğulları kolunun reisi Hâris b. Ebû Dırâr'ın kızı olan Cüveyriye, Müslümanlara karşı savaş hazırlıkları içinde olan kabilesinin ani bir baskınla
mağlup edilmesi 23 üzerine yüzlerce esirden biri olarak Medine'ye götürüldü. Cüveyriye daha sonra savaşa katılan askerlerden Sâbit b. Kays'ın veya onun
amcasının oğlunun hissesine düştü ve hürriyetine kavuşmak için Sâbit b. Kays ile bir fidye miktarı belirledi. Bu arada fidyesinin ödenmesi hususunda
yardımcı olması için Hz. Peygamber'e geldi ve kendini tanıttı. Bunun üzerine Allah Resûlü onun fidyesini ödedi ve kendisine evlilik teklifinde bulundu.
Cüveyriye'nin teklife olumlu yanıt vermesi ve Allah Resûlü ile evlenmesi üzerine Müslümanlar, Hz. Peygamber'in hısımları olarak kabul ettikleri
Mustalikoğulları'na mensup bütün esirleri karşılıksız olarak serbest bıraktılar. 24 Bunun sonucu olarak başta kabile reisi Hâris b. Ebû Dırâr olmak üzere
kabilenin pek çok mensubu İslâm'a girdi. 25 Böylece Hz. Peygamber'in Cüveyriye ile evlenmesinin asıl maksadının bu kabileyi İslâm'a yaklaştırmak olduğu
anlaşılmış oldu.
Allah Resûlü'nün Safiyye bnt. Huyey ile olan evliliği de benzer bir maksatla gerçekleşmiştir. Safiyye, bir Yahudi kabilesi olan Nadîroğulları'nın reisi Huyey b.
Ahtab'ın kızı idi. Önce kendi kabilesinin ileri gelenlerinden Sellâm b. Mişkem ile evlenmiş, ondan boşandıktan sonra da Kinâne b. Rebî' isimli bir şairle
evlenmişti. 26 Nadîroğulları, Kureyş ile işbirliği yapmayacaklarına, Hz. Peygamber'in aleyhinde faaliyette bulunmayacaklarına ve her ne suretle olursa olsun
müşterek vatanları olan Medine'yi koruyacaklarına dair Resûl-i Ekrem'e söz vermelerine rağmen kısa zamanda ahitlerini bozmuşlar ve bu yüzden de
Hayber'e sürülmüşlerdi. Safiyye ikinci evliliğini Müslümanların Hayber'i fethinden birkaç gün önce yapmıştı. 27 Hayber'in fethinde kocası öldürülen ve
esirler arasında yer alan Safiyye, sahâbeden Dihye b. Halife'nin payına düşmüştü. Fakat ashâbdan bazıları Safiyye'yi Peygamberimizin almasının daha uygun
olacağını, Safiyye, Kurayzaoğulları ve Nadîroğulları kabilelerinin önde gelenlerinden olduğu için Hz. Peygamber'in mevkiinin bunu gerektirdiğini
söylemişlerdi. Bunun üzerine Dihye'ye başka bir cariye verildi ve Safiyye Allah Resûlü'nün hissesine bırakıldı. O da Safiyye'yi azat ederek kendisiyle
evlendi. 28


Güzel bir hanım olan Safiyye'nin 29 Yahudi asıllı olması Allah Resûlü'nün diğer eşleri arasında zaman zaman bir küçümseme sebebi olarak gündeme
gelmekteydi. Bir gün Hz. Âişe ile Hz. Hafsa bu şekilde bazı sözler söylemişler ve Hz. Safiyye'yi üzmüşlerdi. Bu durumu kendisine anlattığında Hz. Safiyye'yi
Resûlullah şu sözlerle teselli etmişti: “Sen de onlara, 'Siz ikiniz nasıl benden üstün olabilirsiniz? Benim kocam Muhammed, babam Harun, amcam ise Musa'dır.'
deseydin ya!” 30
Hz. Peygamber'in Arabistan'ın güçlü kabilelerinden Âmir b. Sa'saa kabilesine mensup Meymûne bnt. Hâris ile evliliğinin de birtakım siyasal sonuçları
olmuştu. Meymûne İslâm'dan önce Mes'ûd b. Amr es-Sekafî ile evli idi. Daha sonra ondan ayrılarak Ebû Ruhm b. Abdüluzzâ ile evlendi. Ancak bir süre
sonra kocası vefat etti. 31 Meymûne bunun üzerine kız kardeşi Ümmü'l-Fadl Lübâbe'ye durumunu açtı ve ona Hz. Peygamber'le evlenmek istediğini
bildirdi. 32 Kız kardeşinin kocası Hz. Abbâs veya bazı rivayetlere göre Ca'fer b. Ebû Tâlib, Meymûne'nin teklifini Hz. Peygamber'e iletti. Bunun üzerine
Peygamber Efendimiz, kaza umresine hazırlanırken hicretin yedinci senesinde Mekke'deki amcası Hz. Abbâs'a haber göndererek Meymûne ile evlenmesi
için aracılık yapmasını istedi. Hz. Peygamber'in evlilik teklifi kendisine ulaşan Meymûne, kendini ona hibe ettiğini söyleyerek mehir istemediğini bildirdi.
Bunun üzerine, “...Peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini peygambere hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak
üzere (helâl kıldık)...” 33 âyeti indi ve evlilik onaylanmış oldu. 34
Bu evlilikten sonra Âmir b. Sa'saa kabilesine mensup heyetler Medine'ye gelip Allah Resûlü ile görüşmüş ve kabile halkı İslâmiyet'i kabul etmiştir.
Meymûne, Allah Resûlü'nün evlendiği en son kadın olmuştur. 35
Çok evliliği dört hanımla sınırlayan Yüce Allah 36 Hz. Peygamber'e mahsus bir hüküm olarak ona evlendiği bütün kadınları nikâhı altında tutma müsaadesi
vermiştir. 37 Böylece Hz. Peygamber'in hanımlarının mağdur olmamaları temin edilmiştir. 38 Kur'an ayrıca Allah Resûlü'nün bundan sonra başka hanımlarla
evlenmesinin kendisine helâl olmadığını bildirmiş, 39 Resûl-i Ekrem'in hanımlarının müminlerin anneleri olduklarını hatırlatarak 40 müminlerin Hz.
Peygamber'in vefatından sonra onun eşleriyle asla evlenemeyeceklerini ilân etmiştir. 41
Hz. Peygamber'in evlilikleri içerisinde gerekçesi bakımından en farklısı Zeyneb bnt. Cahş ile olan evliliği idi. Bu evlilik, bir kimsenin kendi evlâtlığının
boşadığı hanımla evlenmesini doğru bulmayan câhiliye

âdetini ortadan kaldırmaya yönelikti ve bizzat Yüce Allah'ın emri ile gerçekleşmişti. Hadise şöyleydi: Zeyneb bnt. Cahş, Allah Resûlü'nün halası
Ümeyme'nin kızıydı. 42 Evlilik çağına gelince Allah Resûlü onun ailesiyle konuştu ve Zeyneb'i, Zeyd b. Hârise'ye istedi. Zeyd, Allah Resûlü'nün evlâtlığıydı.
Hz. Hatice, Zeyd'i İslâm'dan önce Mekke'de Ukâz panayırından köle olarak satın almış ve Allah Resûlü'ne hediye etmişti. O da Zeyd'i hem özgürlüğüne
kavuşturmuş hem de evlât edinmişti. 43 Resûlullah (sav) yakından tanıdığı bu iki genci birbiriyle evlendirmek istemişti. Ne var ki Zeyneb, Zeyd ile evliliğe
rıza göstermedi. Bununla birlikte Allah ve Resûlü'nün hükmüne karşı gelmekten sakındıran âyetin 44 inmesi üzerine evlilikleri gerçekleşti. 45 Ancak taraflar
birbirlerine karşı isteksizdi. Bu yüzden eşler arasında ülfet ve sevgi meydana gelmedi ve bir sene sonra Zeyd, karısını boşamak üzere, Resûlullah'a (sav)
başvurdu. Resûlullah, ona eşini boşamamasını 46 ve sorumluluğunun bilincinde olmasını tavsiye etti. 47
Resûlullah'ın tavsiyelerine rağmen Zeyd ile Zeyneb geçinemediler. Hz. Peygamber'in elinde ve evinde yetişen Zeyd'in komutanlık yapacak seviyedeki üstün
vasıflarına rağmen azatlı bir köle olması, Kureyş'in ileri gelen ailelerinden birinin kızı olan Zeyneb'in yanında denklik meselesini gündeme getiriyordu. Bu
nedenle Zeyd, eşini boşamaya kesin karar verdi. Zeyd, eşini boşadıktan sonra ise hadiselere doğrudan müdahale eden Kur'an âyetleri indi. Gelen vahiy
Resûlullah'ın Zeyneb ile evlendirildiğini ve öteden beri devam eden bir câhiliye geleneğinin ortadan kaldırıldığını haber veriyordu: “...Zeyd, o kadından
ilişiğini kesince biz onu sana nikâhladık ki evlâtlıkları, kadınlarıyla ilişkilerini kestiğinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Ve Allah'ın
emri yerine getirilmiş oldu.” 48 Yüce Allah bu suretle bir câhiliye geleneğini ortadan kaldırmayı irade buyurmuş, bu yıpratıcı ve hassas meseleyi her hususta
insanlar için örnek olan ve zor olaylar karşısında en fazla direnme gücüne sahip bulunan Resûlullah'ın şahsında uygulamaya koymuştur ki ümmeti
tarafından rahatlıkla kabul edilsin. Diğer yandan Zeyneb, Hz. Peygamber ile evliliğinin vahiy aracılığıyla gerçekleşmesini kendisi açısından ayrıcalıklı ve
övgüye değer bir durum olarak değerlendirmiş ve Hz. Peygamber'in diğer hanımlarına zaman zaman şöyle demiştir: “Sizleri (Hz. Peygamber ile) kendi
aileleriniz evlendirdi. Beni ise yedi kat göklerin ötesinden Yüce Allah evlendirdi.” 49
Hz. Peygamber'in gerek Zeyneb ile gerekse Meymûne ile evliliğine doğrudan müdahil olan ilâhî vahiy, aslında onun bütün eşleriyle


ilişkisine yön vermiştir. “Ey peygamber hanımları! Siz, kadınlardan herhangi biri gibi değilsiniz...” âyetinde 50 görüldüğü üzere Kur'an, Allah Resûlü'nün
hanımlarına taşıdıkları sorumlulukları hatırlatmıştır. Onların başkalarıyla konuşurken takınacakları tavra ve seslerinin tonuna, zorunlu bir durum
olmadıkça evlerinden dışarı çıkmamalarına, kılık kıyafetleri ve ibadetleri konusunda dikkatli davranmalarına ve dünya ile âhiret hayatı arasındaki dengeyi
korumalarına kadar pek çok hususta uyarılarda bulunmuştur. 51
Allah Resûlü'nün eşleri içerisinde en müstesna yere sahip olanı kuşkusuz Hz. Âişe idi. Allah Resûlü'ne ilk inananlardan Hz. Ebû Bekir ve Ümmü Rûmân
çiftinin kızı olan Âişe ile Hz. Peygamber Mekke'de nikâhlandılar ve hicretin ilk yılında Medine'de birlikte yaşamaya başladılar. 52 Böylece o, Hz. Ebû Bekir
gibi bir babanın evinden Allah Resûlü'nün evine intikal etti. Gelişmesini, yetişmesini ve şahsiyetinin olgunlaşmasını birlikte dokuz yıl geçirdiği 53
Peygamber Efendimizin evinde tamamlama imkânı buldu. Sahip olduğu kabiliyetlere Hz. Peygamber'in desteği de eklenince onun baba evinde aldığı
eğitim, vahyin aydınlattığı nübüvvet evinde daha da olgunlaştı ve derinleşti.
Hz. Âişe, anlayış kabiliyeti, kuvvetli hafızası, güzel konuşması, Kur'ân-ı Kerîm'i ve Hz. Peygamber'i en doğru biçimde anlamaya yatkın zekası gibi vasıfları
sayesinde Peygamber Efendimizin yanında özel bir mevki kazandı. Allah Resûlü onun bu meziyetlerini, “Âişe'nin diğer kadınlara üstünlüğü, tiridin diğer
yemeklere üstünlüğü gibidir.” 54 ifadeleriyle dile getirmişti. Hadiste geçen tirit yemeği, birkaç çeşidi olan ve genelde et, keş, yağ ve undan oluşan geleneksel
bir Arap yemeğidir. Tiridin Hz. Peygamber'in en çok sevdiği yemek olduğu da nakledilmiştir. 55 Hz. Peygamber'in Hz. Âişe ile tirit yemeği arasında bir
benzerlik kurması, hem benzeyenin hem de benzetilenin kendilerine özgü birtakım üstün niteliklere sahip olmalarından olsa gerektir.
Netice itibariyle Hz. Peygamber'in evliliklerinin tamamının kendine özgü hikmet ve maksatları vardı. Kocası savaşta şehit olan hanımlara ve yetim
çocuklarına yardım eli uzatmak, İslâm uğruna sıkıntı çeken hanımları ödüllendirmek, İslâm'a hizmeti geçen saygın ailelerle evlilik bağı kurarak onları
onurlandırmak, evlâtlığın boşadığı hanımla evlenme ve mehir gibi evliliğe ilişkin birtakım düzenlemeler hakkında insanlara yol göstermek, Yüce Allah'ın
emrini uygulamak, düşman kabilelerle akrabalık bağı kurarak İslâm'a karşı tavırlarını yumuşatmak ve hanımlar



vasıtasıyla Müslüman toplumdaki diğer hanımları eğitmek bu hikmetlerden bazılarıdır. Resûl-i Ekrem özellikle kadınlarla ilgili hususların öğretiminde
kendi eşlerinden yararlanmıştır. 56 Böylece Allah Resûlü'nün bütün hanımları İslâmî bilginin öğretiminde ve yaygınlaşmasında büyük görev üstlenmişlerdir.
Hz. Peygamber'in vefatından sonra da başta Hz. Âişe olmak üzere tüm peygamber hanımları “müminlerin anneleri” 57 sıfatıyla hemen herkesin dinî ve ailevî
konularda kendilerine danıştığı, irşad ve tavsiyelerine kulak verdiği saygın otoriteler olarak Müslümanlara rehberlik etmişlerdir. Onlar bugün de Allah'a ve
Resûlü'ne iman etmiş hanımlar için en güzel örnektirler.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

EN ÇOK İLGİ GÖRENLER

HADİSLERLE İSLAM ANA MENÜ

HADİSLERLE İSLAM ANA MENÜ HADİSLERLE İSLAM CİLT 1 HADİSLERLE İSLAM CİLT 2 HADİSLERLE İSLAM CİLT 3 HADİSLERLE İSLAM CİLT 4 HA...