yukarı kaydırma oku

YAZI KOPYALAMA ENGELİ

sağtuş engeli

ANA MENÜ

KAMU MALI TÜYÜ BİTMEMİŞ YETİMİN HAKKIDIR

KAMU MALI TÜYÜ BİTMEMİŞ YETİMİN HAKKIDIR

Sevbân'dan nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Kim şu üç şeyden uzak olarak ölürse cennete girer: Kibir, ganimet malına hainlik ve borç.”
(T1572 Tirmizî, Siyer, 21; İM2412 İbn Mâce, Sadakât, 12)


***

Abdullah b. Büreyde'nin, babası aracılığıyla naklettiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Kimi bir işte görevlendirip (yaptığı işin karşılığı olarak) bir ücret
verdiysek, onun bu ücret dışında alacağı her şey (kamuya) hainliktir.”
(D2943 Ebû Dâvûd, İmâre, 9-10)


***

Ebû Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Kimse hakkı olmayan bir karış yeri bile almasın! (Alırsa) Allah, kıyamet gününde yedi kat yeri
onun boynuna dolar.”
(M4136 Müslim, Müsâkât, 141; B2452 Buhârî, Mezâlim, 13)


***

Adî b. Amîra el-Kindî'nin işittiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Sizden kimi bir işte görevlendirirsek ve o da bizden iğne (miktarı) ya da daha büyük bir şeyi
gizlerse bu bir ihanet olur ve kıyamet günü onu (kendi elleriyle) getirir.”
(M4743 Müslim, İmâre, 30)


***

Muâz b. Cebel anlatıyor: “Resûlullah (sav) beni Yemen'e gönderdi. Yola çıktığımda peşimden birini gönderip beni geri getirtti ve şöyle buyurdu: 'Sana niçin haberci
gönderdiğimi biliyor musun? Benim iznim olmadan bir şeyi alma! Zira bu ihanettir. Kim de (kamu malına) ihanet ederse kıyamet günü ihanet ettiği şey ile birlikte gelir. Seni işte
bunun için geri çağırdım. Şimdi görevine gidebilirsin.' ”
(T1335 Tirmizî, Ahkâm, 8)


**********************


Hicretin altıncı yılıydı. Müslümanlar türlü sıkıntılardan sonra nihayet Mekke müşrikleriyle Hudeybiye Antlaşması'nı imzalamışlar ve karşılıklı olarak silah bırakma
kararı almışlardı. Sıra Müslümanlara karşı sürekli tehdit unsuru olan Hayber'e gelmişti. Fakat Hayber'in yüksek kaleleri, muhtelif savaş aletleri ve yeterli erzakları
vardı. Fethedilmesi gerçekten zordu. Ancak fitne yuvası hâline gelen bu kalelerin alınması gerekiyordu. Medine'de hazırlıklar tamamlandı ve İslâm ordusu hicretin
yedinci yılında Hayber'i kuşattı. Hayber, zorlu çarpışmalara tanık oldu. Nihayetinde zafer Müslümanlarındı. Müslümanlar ganimet olarak altın ve gümüş alamasalar
da çeşitli mallar, yiyecek-giyecekler, hayvanlar ve hurma bahçeleri gibi verimli araziler elde ettiler. Ancak ashâbı kazanılan bu fethin ardından başka bir sınanma
bekliyordu. Acaba düşman karşısında sebat gösteren nefisler, dünya malına karşı da metanetli olabilecek ve henüz pay edilmediği için ordudaki herkesin hakkı olan
bu mallara karşı sabredebilecek miydi? Sevgili Peygamberimiz, mala çok düşkün olan insanoğlunun 1 bu zafiyetinin farkında olarak bir sahâbîsine şu şekilde duyuru
yapmasını emretti: “Aldığınız şey bir iğne, bir iplik bile olsa onu geri getirin. (Ganimete) ihanet, hem ayıptır, hem utanç vesilesidir, hem de kıyamet gününde kendini ateşe
atmaktır.” Daha sonra, Allah Resûlü, ashâbıyla birlikte, Vâdi'l-kurâ mevkiine yöneldi ve oraya vardığında az önceki sözlerinin ne kadar isabetli olduğunu gösteren bir
olay gerçekleşti. Allah Resûlü'ne hediye edilen Kerkere isimli siyahî kölesi, Hz. Peygamber'in (sav) devesinden eşyalarını indirdiği sırada, atılan serseri bir okla
vurulmuştu. O esnada etrafta bulunan insanlar da onun şehit olduğunu düşünerek, “Cennet ona mübarek olsun!” dediler. Bu sözleri işiten Allah Resûlü, “Hayır, nefsim
elinde bulunan (Allah)a yemin ederim ki, Hayber gününde ganimetler arasından paylaşımda kendisine düşmediği hâlde aldığı bir elbise, şimdi üzerinde ateş olarak onu
yakmaktadır.” buyurdu.
Resûlullah, Kerkere'nin bütün mücahidlerin çabasını hiçe sayarak herkesin hakkı olan ortak bir maldan çaldığı bir parça elbisenin, azap görmesine sebep olduğunu
bildiriyordu. Bunun üzerine, orada bulunan herkesi bir korku sardı. Şahit oldukları olay ve bununla ilgili olarak Allah Resûlü'nün söylemiş olduğu sözler âdeta
herkesin aklını başına getirmişti.


Kerkere gibi, düşünmeden ganimet malından bir veya iki ayakkabı bağı alan bir kişi de biraz utanç biraz da pişmanlık içerisinde huzura gelerek, “Yâ Resûlallah! Bunu
Hayber gününde almıştım.” diyebildi. Allah Resûlü de, “İşte ateşten iki ayakkabı bağı!” buyurarak bu davranışın vahim sonucunu dile getirdi ve ganimet gibi üzerinde
kamu hakkı bulunan mallardaki haksız kazanç konusunda insanları uyarmış oldu. 2
Müslüman olmayanlardan savaş yoluyla alınan her türlü mal, esir ve geliri ifade eden “ganimet”, Allah Resûlü döneminde ve öncesinde Arap toplumunda oldukça
yaygın olan bir uygulamaydı. Özellikle câhiliye döneminde kabileler arası savaşların yaygınlığı, çapulculuk ve yağmacılık gibi faaliyetleri artırmıştı. Buna bağlı olarak
da, saldırganlık, soygunculuk, hırsızlık ve gasbın olağan karşılandığı İslâm öncesi Arap toplumunda bedevîler, hak ve hukuka bağlı olmaksızın yağmaladıkları
ganimetlerle geçimlerini temin ediyorlardı. İslâm'ın getirdiği hükümler neticesinde, ganimetin kendisine ve ümmetine helâl kılındığını bildiren Allah Resûlü, 3
önceden yağmacılık olarak uygulanan ganimet paylaşımını yasaklayarak 4 ganimetin mahiyeti, taksimi, kapsamı konusunda yeni esaslar koydu. Böylece, o dönemin
şartlarında sosyal ve ekonomik anlamda büyük öneme sahip olan ganimet kavramı, Hz. Peygamber'in adalet ve hakkaniyet ilkelerini gözeterek koyduğu esaslar
çerçevesinde, kamu malı olarak değerlendirilmek suretiyle daha da önemli hâle geldi.
Müslümanlar önemli sayılabilecek miktarda mal ve esirden oluşan ilk ganimeti Bedir Savaşı'nda elde ettiler. Buna bağlı olarak önce ganimetin Allah ve Resûlü'ne ait
olduğunu bildiren, 5 daha sonra da taksim edilmesini anlatan âyetler indirildi. Buna göre, ganimetin beşte biri Allah'a, Resûlü'ne, onun akrabasına, yetimlere,
yoksullara ve yolda kalmışlara aitti. 6 Allah Resûlü, ganimetle alâkalı bu esasları çeşitli vesilelerle ashâbına bildirmekteydi. Bir defasında kendisinin huzuruna gelerek
onunla sürekli görüşme fırsatına sahip olmadıklarını, bu nedenle kendilerine açık emirler bildirilmesini isteyen bir heyete, kelime-i şehâdet, namaz, zekât ve orucun
yanı sıra ganimetlerin beşte birini vergi olarak devlete vermeleri gerektiğini ifade etmişti. 7
Dolayısıyla, İslâm ordusunun aldığı her ganimette, bu orduda savaşan askerlerle beraber, beşte bir oranında Allah Resûlü'nün ve muhtaç kimselerin de hakkı
bulunuyordu. Böylece, her bir ganimet, içinde kamu malını barındırıyor demekti. Öte yandan fey gelirleri yani savaşsız olarak barış



yoluyla elde edilen malların tamamı Hz. Peygamber'e ve muhtaç Müslümanlara pay ediliyordu. Zira Kur'an, bu malların alınmasında savaşçıların gayretlerine ihtiyaç
olmadığını belirterek 8 onların Allah'a, Resûlü'ne, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara ve özellikle yurtlarından ve mallarından uzaklaştırılmış
olan, Allah'tan bir lütuf ve rıza dileyen, Allah'ın dinine ve Peygamberi'ne yardım eden fakir muhacirlere ait olduğunu vahyetmişti. 9 Bunda da ganimet olarak ele
geçirilen malların yalnız zenginler arasında dolaşan bir servet olmasını engelleme amacı güdülmekteydi. 10 Netice itibariyle ganimet malları, birçok kimsenin hakkı
olan kamu malı konumundaydı.
Allah Resûlü, kendisine ve ailesine haram kılındığı için zekât mallarına dokunmuyor fakat Kur'ân-ı Kerîm'de belirtildiği şekilde ganimet ve fey mallarıyla ailesinin
geçimini sağlıyordu. Nitekim o, Müslümanların savaş yapmadan aldıkları Nadîroğulları'ndan elde edilen geliri ailesinin yıllık ihtiyacı için ayırır, geri kalanını da Allah
yolunda yapılacak savaş için harcardı. 11 Bir keresinde Peygamberimiz, ganimet develerinin birinden bir tüy koparıp, “Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki bana
sizin ganimetlerinizden şu tüy kadarı bile helâl değildir. (Bana helâl olan) sadece ganimetin beşte biridir. Ama o da (neticede) size dönecektir.” diyerek kamu malı konusundaki
hassasiyetini dile getiriyordu. 12
Hz. Peygamber (sav), elde edilen bu malları muhtaçlara hemen dağıtıyor, taksim esnasında da ihtiyaç sahiplerinin özel durumlarını gözetiyordu. 13 Zira insanların
ortak mücadeleyle elde ettikleri ve kamunun hakkı durumunda olan malların dağıtımının adaletli olması ve vakit geçirmeden sorumluluğun eda edilmesi esastı.
Kamu malı konusunda son derece hassasiyet gösteren Allah Resûlü, dağıtılması gereken bir malın hâlâ yanında bulunuyor olmasından o kadar rahatsızlık duyuyordu
ki, bu durum onu, ailesinin yanına gitmekten alıkoyabiliyordu. Nitekim bir keresinde yanındaki mallar gerekli yerlere dağıtılamadığı için Sevgili Efendimiz, Bilâl'e bu
mallardan kurtulmaları gerektiğini, zira bu mallar dağıtılmadan ailesinin yanına dönemeyeceğini söylemiş, o gece mescitte gecelemiş, ertesi gün onların dağıtıldığını
öğrenince de Allah kendisine sorumluluğunu yerine getirecek kadar hayat bahşettiği için tekbir getirip hamd etmişti. 14 Benzer şekilde Hz. Peygamber, Bahreyn'den
gayet fazla miktarda gönderilen cizye ve haraç mallarını dağıtmış ve son kuruşu bitene kadar da başından ayrılmamıştı. 15

Allah Resûlü dönemin şartları sebebiyle kamu malı konusunda önemli yere sahip olan ganimetler hakkında ashâbını her fırsatta uyarmış, bir kumandan olarak
askerlerine savaşlarda ganimete hıyanet etmemelerini emretmiş, 16 hatta ganimet malına hıyaneti münafıklık alâmeti saymıştır. 17 Ganimet malına hıyanet edilmeden
yapılan cihadı en faziletli amellerden biri olarak zikreden 18 Resûlullah, “Kim şu üç şeyden uzak olarak ölürse cennete girer: Kibir, ganimet malına hainlik ve borç.” 19
buyurmuştur.
Hz. Peygamber, “Ganimete ihanet edenleri gizleyenler de onlar gibidir.” 20 buyurarak kamu malına ihanet ile bu ihaneti gizlemeyi birbirine benzetmiştir. Hz. Peygamber
buna ilâveten üzerinde herkesin hakkı bulunan ganimet mallarının geçici bir süreyle de olsa kullanılıp yıpratılmasını yasaklamıştır. 21 Hz. Peygamber, toplumun
hakkına hıyanet edenleri âhirette şiddetli bir azabın beklediğini haber vermiştir. Bir defasında, ashâbına kamu malına ihanet günahının büyüklüğünden bahsetmiş ve
kıyamet günü hiç kimseyi boynunda meleyen bir koyun, kişneyen bir at, böğüren bir deveyle veya altın, gümüş ve ganimet elbisesi yüklenmiş olarak görmek
istemediğini bildirmiş, kıyamet günü hainlik edenin aşırdığı mal boynunda olduğu hâlde haşredileceğini haber vermiştir. 22
Ashâbını bu tür yolsuzluklara karşı her zaman uyararak onlardan da bu konuda titiz davranmalarını isteyen Allah Resûlü, Huneyn Savaşı'nda vefat eden birinin
cenaze namazını ganimet malına hıyanet etmesi sebebiyle kıldırmak istememiş, gerçekten de adamın eşyalarından iki dirhem değerinde Yahudi incileri çıkmıştı. 23
Bir defasında da Resûlullah (sav) Bilâl'e ganimetlerin toplanması için ilân yapmasını emretmişti. Üç kere yapılan ilânı duyduğu hâlde elindekini getirmeyip sonradan
getiren bir adama, “Sen artık onu âhirette getirirsin. Onu senden almayacağım.” demişti. 24 Buna ilâveten Hz. Peygamber, Allah Teâlâ'nın haksızlıkla elde edilen ve helâl
olmayan bu tür malları sadaka olarak dahi kabul etmeyeceğini bildirmişti. 25
Allah Resûlü, ganimetlerin paylaşımında hassasiyet gösterdiği kadar, o dönemde insanların ortak kullanım alanları olan mekânlarda, taşınmaz kamu mallarında veya
herhangi bir gayret gerektirmeden elde edilen su, ot ve ateşin kullanımında da bütün Müslümanların ortak olduğuna dikkat çekmekteydi. 26 Buna göre toplumun
temel ihtiyaçları olan alanlar kamu mülkiyetine dâhil olmaları dolayısıyla kimse tarafından özel mülk olarak sahiplenilemezdi. Nitekim Hz. Peygamber döneminde
ashâbdan Ebyaz b.

Hammâl Resûlullah'tan Me'rib Tuzlası'nın kendisine verilmesini istemiş, Resûl-i Ekrem de tuzlayı ona vermişti. Bunun üzerine bir sahâbî, söz konusu tuzlanın herkes
tarafından kullanıldığını söyleyerek Allah Resûlü'ne kesintisiz bir su kaynağı gibi değerli olan bir tuzlayı verdiğini hatırlatmıştı. Ardından Hz. Peygamber, Ebyaz ile
yaptığı sözleşmeyi bozarak insanların ve hayvanların tuz ihtiyacını karşılayan bu tuz madeninin yerine ona başka bir yer bağışlamıştı. 27
Kamu arazileri gibi insanların vazgeçilmez temel ihtiyaçları arasında olan ve herkesin kullanımına açık durumda bulunan doğal kaynaklardan biri de sudur. Allah
Resûlü, Arabistan coğrafyasında önemli bir yere sahip olan ve kullanım hakkı sebebiyle kimi zaman tartışmaların meydana geldiği su kaynaklarında haksızlık ve
kargaşayı önlemek adına birtakım kurallar getirmiştir. Nitekim Allah Resûlü su nöbetinden dolayı komşusu ile anlaşmazlığa düşen Abdullah b. Zübeyr'den
hurmalığını suladıktan sonra komşusunun kullanması için suyu salıvermesini istemişti. 28
İhtiyaç fazlası suyun kimseden esirgenemeyeceğini söyleyen Allah Resûlü, 29 bu konuda arazisi yukarıda olan kimsenin kullanımda öncelik hakkına sahip olduğunu,
yukarıdaki kimsenin arazisini su ayak topuklarına varıncaya kadar suladıktan sonra suyu aşağıya salması gerektiğini ifade ederek anlaşmazlıklara çözüm getirmişti. 30
Hz. Peygamber, insanların ortak kullanım alanları olan mekânların korunmasının üzerinde önemle durarak mescitlerin temiz tutulması konusunda ashâbını
uyarmış 31 ve herkesin kullanımına açık olan suların kirletilmesini yasaklamıştır. 32 İnsanların gelip geçtiği yolların gereksiz yere işgaline izin vermemiş, kirletilmesini
yasaklamış ve ashâbını yollardan insanlara eza verecek maddelerin kaldırılmasına teşvik etmiştir. 33 Öte yandan Allah Resûlü, kamu mallarını âtıl hâlde bırakmamış,
onlardan istifade etmeye çalışmıştır. Efendimiz, devlete ait arazi ve madenleri onları ihya edebilecek bazı sahâbîlerine vermiş 34 ve “Kim, sahibi olmayan bir araziyi imar
ederse, o (bu yerde) daha çok hak sahibidir.” buyurarak insanları her fırsatta ölü arazileri ihya etmeye teşvik etmiştir. 35
Resûl-i Ekrem, kamu mallarının ihyasına gösterdiği özeni onların korunması konusunda da sergilemiştir. İslâm'da her türlü gasp, yolsuzluk ve hırsızlığın
yasaklanmasının yanında kamu malından çalmak, savaş ganimetlerinden haksız yolla bir şey almak, devlet malına hıyanet etmek gibi haksız fiiller İslâm hukukunda
“ğulûl” kavramıyla ifade edilmiştir.

Ğulûl, taksim edilmeden ganimet malından çalmak anlamıyla birlikte, genel olarak yolsuzluk ve kamu malına ihanet etme mânâsını da taşımaktadır. Nitekim Hz.
Peygamber, “Kimi bir işte görevlendirip (yaptığı işin karşılığı) bir ücret verdiysek, onun bu ücret dışında alacağı her şey (kamuya) hainliktir.” 36 buyurarak, devlet görevlisinin
evlenme ve ev edinme gibi bazı ihtiyaçlarının devlet bütçesinden karşılanabileceğini bildirmiş, fakat bunun dışında bütçeden haksız yere sağlanan her menfaati “kamu
malına ihanet”olarak nitelendirmiştir. 37 “Yağma da yok, ihanet de yok, hırsızlık da!” 38 buyuran Allah Resûlü, ğulûlü yalnızca ganimet malına ihanetle sınırlandırmamış,
devletin görevlendirdiği memurların elde ettikleri haksız kazançları da bu şekilde tanımlamıştır. Nitekim Hz. Peygamber döneminde zekât memurluğu yapan Ezd
kabilesinden İbnü'l-Lütbiyye isimli şahıs, topladığı zekâtla birlikte kendisine verilen hediyeleri de getirmiş ve Allah Resûlü'ne, “Bunlar sizin, bunlar da bana hediye
edilenler.” demişti. Zekât memurluğu gibi oldukça hassas bir görev yapmasına rağmen bunun sorumluluğunun farkında olmayarak kendisine haksız menfaat sağlayan
bu kişiye Allah Resûlü öfkelenerek şöyle buyurmuştu: “(Bu adam bir zekât memuru olmayıp) babasının veya anasının evinde otursaydı, kendisine hediye verilir mi, verilmez
mi bir baksaydı ya! Nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki sizden biriniz ondan bir şey alırsa kıyamet gününde boynunda böğüren bir deve, ya bağıran bir sığır veya
meleyen bir koyunla gelecektir...” 39 Böylece, devlet görevlilerine yaptıkları görev dolayısıyla verilen hediyeleri de ğulûl olarak nitelendiren Allah Resûlü, ashâbını bu tür
haksız kazançtan sakındırmıştır. 40
Devlet malına ihanet etmek Kur'ân-ı Kerîm tarafından da yasaklanmış ve insanlar bunun uhrevî cezasıyla ilgili olarak uyarılmıştır. “Bir peygambere, emanete hıyanet
etmek yaraşmaz. Kim emanete (devlet malına) hıyanet ederse, kıyamet günü, hainlik ettiği şeyin günahı boynuna asılı olarak gelir. Sonra herkese —asla haksızlığa uğratılmaksızın
— kazandığı tastamam verilir.” 41 âyetinin nüzul sebebiyle ilgili farklı rivayetler bulunmakla birlikte, esas olarak burada bir peygamber için ihanetin düşünülemeyeceği
ve her türlü haksız kazancın yasaklandığı mesajı verilmektedir. Bazı rivayetler, bu âyetin Uhud Savaşı'nda ganimet konusunda çıkan kargaşayla ilgili olarak
indirildiğini bildirmekte, 42 bazıları ise Bedir Savaşı sırasında kaybolan bir eşya hakkında, münafıkların onu Hz. Peygamber'in aldığını söylemeleri üzerine
indirildiğini zikretmektedir. 43 Şüphesiz, kamu hakkı konusunda son derece titiz olan Allah Resûlü'nün kamu malına ihanet etmesi düşünülemez.


Ayrıca kamunun mülkü durumunda olan mallarda bütün toplumun hakkı söz konusudur ve başkalarının hakkı İslâm'da “kul hakkı”olarak tanımlanıp bunun
gasbedilmesi şiddetle yasaklanmıştır. Sevgili Peygamberimiz, bu ağır yükten insanları sakındırmak amacıyla, “Kimse hakkı olmayan bir karış yeri bile almasın! (Alırsa)
Allah, kıyamet gününde yedi kat yeri onun boynuna dolar.” 44 ve “Sizden kimi bir işte görevlendirirsek ve o da bizden iğne (miktarı) ya da daha büyük bir şeyi gizlerse bu bir
ihanet olur ve kıyamet günü onu (kendi elleriyle) getirir.” 45 buyurmuştur.
Hz. Peygamber bir defasında Bakî' Mezarlığı'na uğramış, “Yazık sana, yazık sana!” buyurmuş, bu sözlerinin sebebini soranlara ise kabirdekilerden birinin hayattayken
zekât memuru olarak görev yaptığını ancak zekât malından aşırdığı bir elbise yerine şimdi ona ateşten bir zırh giydirildiğini haber vermiştir. 46 Ashâbından özellikle
yöneticilik veya zekât memurluğu gibi devlet görevinde olanları zimmetlerine haksız mal geçirmemeleri ve kamu malını suistimal etmemeleri konusunda uyaran Hz.
Peygamber, Yemen'e vali olarak tayin ettiği Muâz b. Cebel yola çıktığı sırada peşinden bir haberci yollayarak Muâz'ı geri çağırmış ve ona şöyle buyurmuştur: “Sana
niçin haberci gönderdiğimi biliyor musun? Benim iznim olmadan bir şeyi alma! Zira bu ihanettir. Kim de (kamu malına) ihanet ederse kıyamet günü ihanet ettiği şey ile birlikte
gelir. Seni işte bunun için geri çağırdım. Şimdi görevine gidebilirsin.” 47
İslâm'ın değerlerinin üzerine bina edildiği “hak” kavramı, “kul hakkı (hukûku'l-ibâd)” ve “Allah hakkı (hukûkullâh)” olarak sınıflandırılmış ve kamu hakkı,
hukûkullâhkapsamında değerlendirilmiştir. Kamu yarar ve düzeninin gerçekleşmesi, toplumun huzurlu ve düzenli bir hayata sahip olması bu haklara riayeti
gerektirir. Toplumun her ferdinin üzerinde hak sahibi olduğu kamu malları, topluma ait mekânlar, araç ve gereçler, gelirler, doğal kaynaklar gibi oldukça geniş bir
alana sahiptir ve tüm bunların titizlikle korunması gerekir. Ancak toplum, ahlâkî değerlere duyarsızlaştığında, insanlar helâl haram dengesine dikkat etmediklerinde
ve hak kavramı önemini yitirdiğinde kamu malına hıyanet kaçınılmaz hâle gelmektedir. Pek çok çeşidiyle yolsuzluk çoğalmakta, devletin malını yemek doğal
sayılmakta, hatta buna dikkat edenler hor görülerek kınanmaktadırlar. Kamu malından kaçırılan her şey ganimet olarak algılanmakta ve su, elektrik, vergi gibi her
türlü kaçakçılık mubah görülmektedir. Kimi zaman kamu malına en çok hassasiyet göstermesi gereken devlet görevlileri halkın

hizmetinde olduklarını unutarak küçük menfaatler uğruna emek ve alın terini hiçe saymakta, toplumdaki yetimin hakkını gasp edebilmektedir.
Görevlilerin bulundukları makamı istismar etmek suretiyle devlet imkânlarını şahısları adına kullanmaları, hak edilmeyen maaşlar, kamu malında yapılan israflar
günümüzde en çok karşılaşılan durumlar arasındadır. Kamu malına hıyanet eden kişi, ucuz çıkarlar sağlarken, insanî ve ahlâkî değerlerini kaybetmektedir. Böyle bir
toplumda ise ne kamu hizmeti lâyıkıyla gerçekleşir ne de insanlar birbirlerine güvenerek huzurlu bir hayata sahip olurlar. Oysa kamu malı emanettir ve bu emanete
hıyanet etmek, kişiyi hem dünyada hem de âhirette ağır bir vebal altına sokmaktadır. İslâm ise insanın boynuna yüklenen bu ağır vebalin onu dünyada ve âhirette zor
durumda bırakacağı konusunda uyarmaktadır. Allah Teâlâ, kullarını helâl ve temiz olan rızıklara yönlendirip 48 onlara mallarını haksız sebeplerle ve haram yollarla
yememeleri uyarısı yaparken, 49 Resûlullah da ümmetine rızık konusunda mutedil olup yasak yollara başvurmamaları konusunda şöyle seslenmektedir:
“Ey insanlar! Allah'tan (hakkıyla) sakının ve rızkınızı güzel yoldan isteyin. Hiç kimse (Allah'ın kendisine takdir ettiği) rızkı —geç de olsa— elde etmeden ölmeyecektir. Öyleyse
Allah'tan (hakkıyla) sakının ve rızkınızı güzel yoldan isteyin. Helâl olanı alın, haramdan sakının!” 50



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

EN ÇOK İLGİ GÖRENLER

HADİSLERLE İSLAM ANA MENÜ

HADİSLERLE İSLAM ANA MENÜ HADİSLERLE İSLAM CİLT 1 HADİSLERLE İSLAM CİLT 2 HADİSLERLE İSLAM CİLT 3 HADİSLERLE İSLAM CİLT 4 HA...