HZ. ZEKERİYA HZ. YAHYA HZ. İSA KAVMİNİN İHANETİNE UĞRAYAN NEBİLER
Ebû Hüreyre'den nakledildiğine göre,
Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Zekeriyyâ marangozdu.”
(M6162 Müslim, Fedâil, 169)
Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Zekeriyyâ marangozdu.”
(M6162 Müslim, Fedâil, 169)
***
Ebû Hüreyre'den nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Meryem ile oğlu dışında her âdemoğluna annesinden doğduğu gün şeytan dokunur.”
(M6135 Müslim, Fedâil, 147)
***
İbn Abbâs'ın naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar içerisinde Yahyâ b. Zekeriyyâ hâriç hata yapmayan veya hata yapmayı düşünmeyen kimse
yoktur.”
(HM2689 İbn Hanbel, I, 293)
***
Ali (b. Ebû Tâlib)'den (ra) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “(Kendi döneminin) en hayırlı kadını Meryem'dir. Hatice de (kendi döneminin) en
hayırlı kadınıdır.”
(B3815 Buhârî, Menâkıbü'l-ensâr, 20)
***
Ubâde b. Sâmit'in naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Kim 'Allah'tan başka ilâh olmadığına, O'nun tek (ve ortaksız) olduğuna, Muhammed'in O'nun kulu
ve resûlü olduğuna, İsa'nın da Allah'ın kulu ve O'nun kadın kulunun oğlu olduğuna, Allah'ın (ol!) kelimesi neticesinde Meryem'e bahşedildiğine ve (babasız dünyaya gelmesi
bakımından) O'ndan bir ruh olduğuna, cennetin hak, cehennemin de hak olduğuna şehâdet ediyorum.' derse, Allah onu cennetin sekiz kapısından hangisini dilerse o kapıdan
cennete koyar.”
(M140 Müslim, Îmân, 46)
(M6135 Müslim, Fedâil, 147)
***
İbn Abbâs'ın naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “İnsanlar içerisinde Yahyâ b. Zekeriyyâ hâriç hata yapmayan veya hata yapmayı düşünmeyen kimse
yoktur.”
(HM2689 İbn Hanbel, I, 293)
***
Ali (b. Ebû Tâlib)'den (ra) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “(Kendi döneminin) en hayırlı kadını Meryem'dir. Hatice de (kendi döneminin) en
hayırlı kadınıdır.”
(B3815 Buhârî, Menâkıbü'l-ensâr, 20)
***
Ubâde b. Sâmit'in naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Kim 'Allah'tan başka ilâh olmadığına, O'nun tek (ve ortaksız) olduğuna, Muhammed'in O'nun kulu
ve resûlü olduğuna, İsa'nın da Allah'ın kulu ve O'nun kadın kulunun oğlu olduğuna, Allah'ın (ol!) kelimesi neticesinde Meryem'e bahşedildiğine ve (babasız dünyaya gelmesi
bakımından) O'ndan bir ruh olduğuna, cennetin hak, cehennemin de hak olduğuna şehâdet ediyorum.' derse, Allah onu cennetin sekiz kapısından hangisini dilerse o kapıdan
cennete koyar.”
(M140 Müslim, Îmân, 46)
Hz. Zekeriyyâ, İsrâiloğulları'na ilâhî buyrukları tebliğ etmek üzere gönderilmişti. Soyu Hz. Dâvûd'a, oradan da Hz. İbrâhim'e kadar dayanmakta olup İsrâiloğulları'na
gönderilen peygamberlik silsilesinin son halkalarındandı. Aynı zamanda risâlet görevi verilmeden önce Beytü'l-Makdis'in hizmeti için bir araya gelmiş din
adamlarından biriydi. Bir taraftan inkârın ve zulmün zirveye çıktığı bir dönemde ömrünü Allah'a davet ve Kudüs'teki mâbette hizmet ile geçiriyordu. Diğer taraftan da
geçimini temin için marangozluk yapıyordu. 1
Zekeriyyâ, Fâkûz isimli bir zâtın Îşâ' adındaki kızıyla evlenmişti. Fâkûz'un diğer kızı Hanne ise İmrân b. Mâsân isminde âlim bir zât ile evliydi. İmrân,
İsrâiloğulları'nın ileri gelen hahamlarındandı. Hz. Zekeriyyâ'nın hanımı Îşâ' ile kardeş olan Hanne'nin uzun yıllar çocuğu olmamıştı. 2 Zaman geçtikçe Hanne'nin
içindeki evlât özlemi daha da büyümüş ve çocuğu olması için Allah'a gece gündüz yalvarmaya başlamıştı. Bir zaman sonra duasının kabul edildiğini ve hamile
olduğunu anladı. 3 Büyük bir sevinçle henüz doğmamış yavrusunu Allah'a ve onun yoluna hizmet etmeye adayarak şöyle dedi: “Rabbim! Karnımdakini azatlı bir kul
olarak sırf sana adadım. Adağımı kabul buyur. Şüphesiz hakkıyla işiten ve bilen sensin.” 4
O dönemde erkek çocukları Beytü'l-Makdis (Mescid-i Aksâ) hizmetine adamak âdettendi. Mâbede adanan erkek çocuklar henüz küçük yaşta iken Tevrat'ı öğrenmeleri
ve mâbede hizmet etmeleri için hahamlara teslim ediliyor, ergenlik çağına ulaştıklarında isterlerse buradan ayrılabiliyorlardı. Hanne de erkek çocuk arzuladığından
böyle adakta bulunmuştu. İmrân çocuğunun doğduğunu göremeden vefat etti. Doğum vakti geldiğinde ne yazık ki durum Hanne'nin beklediği gibi olmamış ve bir
kız çocuğu doğurmuştu. Halbuki doğacak çocuğunu Beytü'l-Makdis'in hizmetine adamıştı. Kızı olduğunda hayal kırıklığına uğramıştı. Ancak yine de Yüce Yaratan'a
sığındı ve dua etti. 5 Onun bu yakarışından Kur'an'da şöyle bahsedilir: “Onu doğurunca, Allah, ne doğurduğunu daha iyi bildiği hâlde, 'Rabbim! Ben onu kız doğurdum. Oysa
erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını verdim. Kovulmuş şeytana karşı onu ve soyunu senin korumanı diliyorum.' dedi” 6
Hanne doğurduğu çocuğu Beytü'l-Makdis'e adama sözünü yerine getirmeliydi. Yavrusunu alıp yola düştü. Kucağında taşıdığı çocuğunu
mâbede götürecek ve orada bulunan din adamlarına teslim edecek 7 böylece Allah'a verdiği sözü yerine getirmiş olacaktı. Mâbetteki din adamları arasında Meryem'in
terbiyesiyle kimin ilgileneceği konusunda tartışma çıkmıştı. Zira Meryem önderleri İmrân'ın kızı olmakla son derece değerli bir emanetti. Dolayısıyla bu görev onlar
için büyük bir şeref olacaktı. Fakat kim alacaktı Meryem'i? Zekeriyyâ (as) Meryem'in teyzesiyle evli olduğunu hatırlatarak onun himaye ve eğitiminde daha fazla hak
sahibi olduğunu ileri sürdü. Diğerleri ise bu en âlimlerinin kızı olduğunu söyleyerek bu konuda kendilerinin de hak sahibi olduklarını savundular. Neticede
aralarında kura çekmeye karar verdiler. 8
Âlimler Tevrat'ı yazmak için kullandıkları kalemleri nehre atacaklar ve kimin kalemi su üstünde kalırsa o, Meryem'i himayesine alacaktı. Hz. Zekeriyyâ'nın kalemi
hâriç diğerleri suya battı. 9 İleride Allah'ın Elçisi'ni mucizevî bir şekilde dünyaya getirecek küçük Meryem'in eğitimi yine bir peygamberin, İsrâiloğulları'nın
peygamberi Hz. Zekeriyyâ'nın uhdesine verilmişti. 10
Allah, Hanne'nin bu samimi ve içten yakarışını kabul etti ve Meryem'i nadide bir çiçek gibi en mükemmel şekilde yetiştirdi. 11 Onu seçti, tertemiz yarattı ve bütün
dünya kadınlarına üstün kıldı. 12 Peygamber Efendimiz Hz. Meryem'in bu ayrıcalıklı hâlini şöyle dile getirmişti: “Meryem ile oğlu dışında her âdemoğluna annesinden
doğduğu gün şeytan dokunur.” 13 Hz. Meryem, oğlu İsa'yı mucizevî bir şekilde doğuracak ve cennet hanımlarının efendisi olacaktı. 14
Hz. Zekeriyyâ ona mâbette özel bir oda tahsis etti. Meryem Beytü'l-Makdis'teki bu odasında tek başına kalıyordu. Onun ihtiyaçlarını Zekeriyyâ (as) temin ediyor ve bir
başkası Meryem'in odasına giremiyordu. 15 Hz. Zekeriyyâ onun odasına her girişinde yanında, kendisinin getirmediğinden emin olduğu türlü türlü yiyecekler
görüyordu. 16
Zekeriyyâ (as) Meryem'e bu yiyeceklerin nereden geldiğini sorar, Meryem her defasında Allah'tan geldiğini söylerdi. 17 Defalarca tekrarlanan bu olay sonucunda,
Meryem'e böylesine nimetler bahşeden kudretin her türlü nimeti vermeye kadir olduğuna inanan Hz. Zekeriyyâ, Allah'tan bir çocuk istemeye karar verdi. Hanımının
ihtiyar ve kısır olması, ümidini zayıflatsa da Allah'ın her şeye kadir olduğuna dair imanı duasına yön vermişti. 18 Zekeriyyâ (as) yaşlanmıştı artık. Saçlarına aklar
düşmüş, vücudu iyice ağırlaşmış, yaşlılık kendini iyiden iyiye hissettirir olmuştu. Bütün bu
duygularla ellerini açıp Allah'a yalvardı: “Rabbim, dedi, kemiklerim zayıfladı, saçım başım ağardı. Ve ben, Rabbim, sana (ettiğim) dua sayesinde hiç bedbaht olmadım. Doğrusu
ben, arkamdan iş başına geçecek olan yakınlarımdan endişe ediyorum. Karım da kısırdır. Tarafından bana bir velî (oğul) ver.” 19
Hz. Zekeriyyâ bir oğul istiyordu. Zira İsrâiloğulları o kadar bozulmuşlardı ki Allah'ı ve âhiret gününü unutmuşlar, hiç çekinmeden peygamberlerin kanlarını dökecek
kadar azgınlıklarını ileri götürmüşlerdi. İsrâiloğulları'nın yaptığı eziyetlerden Hz. Zekeriyyâ da nasibini almış ve türlü musibet ve eziyetlere maruz kalmıştı.
Etrafındakiler, eşine ve kendisine çocuğu olmamasından dolayı manevî baskı yapıyorlardı. Artık Hz. Zekeriyyâ'nın, kavminin bu eziyetlerine tahammül edecek gücü
kalmamıştı. Kendisinden sonra halkının doğru yoldan ayrılacağından endişe ediyor, peygamberliği, hikmeti, Allah'a daveti miras alacak bir evlâtla rızıklandırılmayı
diliyordu. 20 Aradan çok zaman geçmedi ki Allah, Hz. Zekeriyyâ'nın duasını kabul buyurdu: “Zekeriyyâ mâbette durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle seslendiler:
Allah sana, kendisi tarafından gelen bir kelimeyi tasdik edici, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamber olarak Yahyâ'yı müjdeler.” 21
Hz. Zekeriyyâ bu müjde karşısında çok sevindi. Zira adı Allah tarafından konulan bir çocuğu olacaktı. 22 Bu hârikulâde müjdeye şaşırmıştı. Öyle ya! Yaşı oldukça
ilerlemiş olmasına rağmen nasıl çocuğu olabilirdi? Yüreği büyük bir mutlulukla çarparken, “Rabbim! Hanımım kısır ve ben de ihtiyarlığın son noktasına ulaşmış iken, benim
nasıl çocuğum olur?” dedi. 23 “(Vahiy meleği) dedi ki: Evet, öyle. (Ancak) Rabbin diyor ki: “Bu, bana göre kolaydır. Nitekim daha önce, hiçbir şey değil iken seni de yarattım.” 24
Zekeriyyâ (as) kalbinin huzura kavuşması ve tatmin olması için Allah'tan kendisine bir alâmet göstermesini istiyordu: “Rabbim! dedi, (çocuğum olacağına dair) bana bir
işaret ver!” Allah bu dileğini de geri çevirmedi ve ona, “Sana işaret, sapasağlam olduğun hâlde üç gece insanlarla konuşamamandır.” buyurdu. 25
Allah ona üç gün istese bile konuşamayacağını söylemişti. Konuşmak isteyecek ancak sağlıklı olduğu hâlde kendinde konuşacak gücü bulamayacak 26 ve meramını
işaretle anlatmak zorunda kalacaktı. Öyle de oldu. Hz. Zekeriyyâ işaretle kavmine sabah akşam Allah'ı tesbih etmelerini emretti. 27
Bir müddet sonra ilâhî vahyin müjdesini verdiği Yahyâ dünyaya gelmişti. Yahyâ'nın çocukluğu, diğer çocuklarınkinden farklı geçti. Yaşıtları ona, “Hadi bizimle gel,
oyun oynayalım.” dediklerinde o, “Ben oyun için
yaratılmadım.” diyordu. 28 Daima ağırbaşlı ve yumuşak kalpliydi, tertemiz bir hayat sürdü. 29 Anne babasına da çok iyi davranıyordu. 30 Peygamber Efendimiz onun
nezih tabiatına işaretle, “İnsanlar içerisinde Yahyâ b. Zekeriyyâ hâriç hata yapmayan veya hata yapmayı düşünmeyen kimse yoktur.” 31 buyurmuştu.
Hz. Yahyâ ile ilgili bu ilâhî mucize gerçekleşirken aynı zaman diliminde bir başka mucize de Beytü'l-Makdis'te yaşanıyordu. Vaktini ibadet ve tefekkürle geçiren
Meryem bir gün şöyle bir ses duymuştu: “...Ey Meryem! Allah seni seçti, seni tertemiz yarattı ve seni bütün dünya kadınlarına tercih etti.” 32
Aynı ses tekrar, “Ey Meryem! Rabbine ibadet et, secdeye kapan, (O'nun huzurunda) eğilenlerle beraber sen de eğil!” 33 dedi. Evet, emir Allah'tan gelmişti. Hz. Peygamber'in,
“(Kendi döneminin) en hayırlı kadını Meryem'dir. Hatice de (kendi döneminin) en hayırlı kadınıdır.” 34 şeklinde taltif ettiği Hz. Meryem lâyık olduğu mükâfatı böylece almış
ve ilâhî vahye muhatap olmuştu.
Mâbette geçen uzun yalnızlık yıllarının ardından Hz. Meryem, ailesinden ayrılarak şehrin doğu tarafında bir yere çekildi. 35 Kendiyle baş başa kaldığı bir gün daha
önce hiç görmediği son derece güzel görünümlü 36 bir insan çıktı karşısına. 37 Onun kendisine bir kötülük yapmasından korktu ve dedi ki,“Senden, çok esirgeyici olan
Allah'a sığınırım! Eğer Allah'tan sakınan bir kimse isen (bana dokunma).” 38 Meryem'e mükemmel bir insan şeklinde gözüken Cebrail'den başkası değildi. Cebrail, “Ben
ancak Rabbinin elçisiyim. Sana tertemiz bir çocuk bağışlamak için gönderildim.” dedi. 39 Meryem'in şaşkınlığı daha da artmıştı. “Bana bir insan eli değmediği, iffetsiz de
olmadığım hâlde benim nasıl çocuğum olabilir?” dedi. 40 Cebrail, “Öyledir, dedi. Rabbin buyurdu ki, bu bana kolaydır. Çünkü biz, onu insanlara bir mucize ve kendimizden bir
rahmet kılacağız. Bu, hüküm ve karara bağlanmış bir iş idi.” 41
İşte dünyada ve âhirette en itibarlı ve Allah'a en yakın kullar içerisinde yer alacak olan Hz. İsa, annesine böyle müjdelenmişti. 42 Takdir-i ilâhî gerçekleşmişti. Şimdi
Meryem'i sıkıntılı günler bekliyordu. Bu hâlini kime, nasıl izah edecekti. Kendisine iffetsiz gözüyle bakılacağından endişe ediyordu. Bu nedenle hamile olduğunu
bütün insanlardan gizlemişti. Bakire bir kızın hamile olmasını kim, nasıl anlayabilirdi? 43 Doğum ânı yaklaştığında bu düşüncelerle Kur'an'ın ifadesiyle “uzak bir yere”
, 44 Kudüs'e birkaç kilometre uzaktaki Beytül-Lahm'e geldi. 45
Doğum zamanı gelmişti. Meryem bir hurma ağacına yaslanmış ve dudağından şu sözler dökülmüştü: “Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitseydim!” 46 Bu
hüzünlü yakarışın ardından bebek doğmuştu. Allah'ın
sonsuz kudretiyle Meryem, babasız bir çocuk dünyaya getirmişti. Ancak Hz. Meryem'in üzüntüsü ve çırpınışları bir kat daha artmıştı. Bütün bunları düşünürken
kendisine daha önce müjdeyi veren sesi yine işitti: “Tasalanma! Rabbin senin alt yanında bir su arkı vücuda getirmiştir. Hurma dalını kendine doğru silkele ki üzerine taze,
olgun hurma dökülsün. Ye, iç. Gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen de ki, 'Ben, çok merhametli olan Allah'a susmayı adadım; artık bugün hiçbir insanla
konuşmayacağım.'” 47
Allah, Hz. Meryem'i teselli ediyordu. Artık kendini toparlayan genç anne, ızdırap ve korkusunu ilâhî desteklerle telâfi ettikten sonra çocuğunu da kucağına alarak
halkının yanına dönmeye karar vermişti. Ancak şehre döndüğünde insanlar suçlayıcı bir tavırla ona bakmış, “...Ey Meryem! Hakikaten sen çok kötü bir şey yaptın! Ey
Harun'un kız kardeşi! Senin baban kötü bir insan değildi; annen de iffetsiz değildi.” demişlerdi. 48
Ne diyebilirdi? Kavmini nasıl inandırabilirdi çocuğun babasız dünyaya geldiğine. 'Bana değil de çocuğa sorun.' diye işaret etti. “...Biz, dediler, beşikteki bir bebek ile nasıl
konuşuruz?” 49 Ama Allah'ın mucizesi olarak bebek konuşmaya başlamıştı: “Ben, Allah'ın kuluyum. O, bana Kitab'ı verdi ve beni peygamber yaptı. Nerede olursam olayım,
O beni mübarek kıldı. Yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti. Beni anneme saygılı kıldı; beni bedbaht bir zorba yapmadı. Doğduğum gün, öleceğim gün ve diri olarak
kabirden kaldırılacağım gün esenlik banadır.” 50
Bu manzara karşısında İsrâiloğulları şaşkına dönmüş, onu taşlamak ve öldürmek için ellerine aldıkları taşları bırakmışlardı. 51 Merhameti sonsuz Allah, bu zor
zamanda Hz. Meryem'i yalnız bırakmamış ve ilâhî bir mucize ile onu desteklemişti. Peygamber Efendimizin bildirdiğine göre, Hz. İsa beşikteyken konuşan üç kişiden
biriydi. 52
Babasız dünyaya gelen Hz. İsa'nın beşikte konuşması Yahudileri susturmuştu. Ancak bu mucize karşısında bile doğruyu kabul etmeye yanaşmadılar ve Hz. Meryem'i
itham etmeye başladılar. Azgınlıkta ve iftirada o kadar ileri gitmişlerdi ki Hz. Meryem'i kötü bir iş yapmakla suçluyorlar, bu işin müsebbibi olarak Hz. Zekeriyyâ'yı
gösteriyorlar ve bu nedenle de onu öldürmek istiyorlardı. Bu ne ilkti, ne de sondu. Daha önce de defalarca günahkâr ellerini peygamberlerin tertemiz kanlarına
bulamışlardı. Hz. Zekeriyyâ masumiyetini ispatlamak için ne kadar çırpındıysa da kâr etmedi. Nihayet bu azgınlıkları Hz. Zekeriyyâ'yı şehid etmelerine neden
oldu. 53
Kuşkusuz babasız bir çocuğun doğmasını anlamak kolay değildi. Oysa Hz. Âdem'in yaratılışına inananlar biraz düşünse bunun da Allah'ın kudreti dâhilinde mümkün
olacağını kolayca kavrayabilirlerdi: “Şüphesiz Allah katında (yaratılışları bakımından) İsa'nın durumu, Âdem'in durumu gibidir: Onu topraktan yarattı. Sonra ona 'Ol!' dedi. O
da hemen oluverdi.” 54 Hz. Âdem'in yaratılışındaki mucizevî durum tekerrür etmişti. İmtihan tam da burada anlam kazanıyordu. Bu noktada imanın anlamı ortaya
çıkıyor ve Peygamber Efendimizin belirttiği üzere cennet kazanılıyordu: “Kim 'Allah'tan başka ilâh olmadığına, O'nun tek (ve ortaksız) olduğuna, Muhammed'in O'nun kulu
ve resûlü olduğuna, İsa'nın da Allah'ın kulu ve O'nun kadın kulunun oğlu olduğuna, Allah'ın (ol!) kelimesi neticesinde Meryem'e bahşedildiğine ve (babasız dünyaya gelmesi
bakımından) O'ndan bir ruh olduğuna, cennetin hak, cehennemin de hak olduğuna şehâdet ediyorum.' derse, Allah onu cennetin sekiz kapısından hangisini dilerse o kapıdan
cennete koyar.” 55 Oysa Hz. Zekeriyyâ'nın mübarek ruhu cennete ulaşırken, imtihanı kaybeden İsrâiloğulları'nın bu cinayeti tarihe kara bir leke olarak geçmişti.
Hz. Meryem'in güvenebileceği kimse kalmamıştı artık. Üstelik babasız doğduğu için Yahudiler Hz. İsa'yı öldürmek istiyorlardı. Artık bu topraklarda hayatı tehlikede
olan Hz. Meryem, oğlu İsa'yı da beraberine alarak Mısır'a gitmek zorunda kaldı. Hz. İsa'nın çocukluğunun bir bölümü böylece Mısır topraklarında geçti. Hz. İsa ve
annesi Mısır topraklarında yaklaşık on iki sene kaldıktan sonra Şam'a giderek Nâsıra adındaki bir köye yerleştiler. Hz. İsa otuz yaşına gelinceye kadar burada kaldı. 56
Hz. Yahyâ ile Hz. İsa'nın doğumu arasında yaklaşık altı aylık bir süre vardı. 57 Uzun süre birlikte yaşadılar. Hz. Yahyâ büyüyüp olgunlaşınca Allah ona Tevrat'ı
kastederek, 58 “Ey Yahyâ, Kitab'a sımsıkı sarıl!” diye hitap etti. 59 Artık o da bir peygamberdi. Daha çocukken ona hikmet yani insanlar arasındaki anlaşmazlıklarda
hüküm verme kabiliyeti verilmişti. 60
Allah Teâlâ Hz. Yahyâ'dan beş şeyi yapmasını ve bunları yapmayı İsrâiloğulları'na da emretmesini istedi. Yahyâ bu beş konuda biraz yavaş davranır gibi oldu. Bunun
üzerine Hz. İsa ona şöyle dedi: “Allah sana beş hususu onlarla amel etmen ve İsrâiloğulları'na da aynı şekilde onlarla amel etmelerini emretmen için emir buyurmuştu. Ya sen
onlara emredersin ya da onlara ben emredeceğim.” Yahyâ (as), “Bu hususta beni geçersen yere batırılmamdan veya azaba uğramaktan korkarım.” diyerek insanları Beytü'l-
Makdis'e topladı ve konuşmasına başladı:
“Allah bana beş konuda emir vererek, hem benim bunların gereğiyle amel etmemi hem de size bunlarla amel etmenizi emretmemi istedi. Bunlardan ilki sadece Allah'a kulluk edip
O'na hiçbir şeyi ortak koşmamanızdır... Allah size namaz kılmanızı emretti... Size orucu emretti... Size sadaka vermeyi emretti... Size Allah'ı zikretmenizi emretti...” 61
Bu arada Hz. İsa da olgunluk çağına ulaşmıştı artık. Esmer, 62 salınmış düz saçlı, 63 orta boylu 64 ve al yanaklıydı. 65 Sima olarak, Hz. Peygamber'in bildirdiğine göre
Urve b. Mes'ûd es-Sekafî'ye benziyordu. 66 Allah Resûlü'nün Hz. İsa'yı benzettiği Urve, Tâif'in ileri gelenlerindendi. Hatta Kureyşli müşrikler, “Bu Kur'an, iki şehrin
birinden bir büyük adama indirilseydi ya!” 67 derken kastettikleri kişilerden biri Urve b. Mes'ûd'du. Urve, Peygamberimizin Tâif muhasarası sonrası dönüşünde onu
takip etmiş, o Medine'ye varmadan ona yetişmiş ve Müslüman olmuştu. Sonrasında İslâm'ı anlatmak üzere kavminin yanına dönmüş ama ne yazık ki kavmi onu şehit
etmişti. 68
Otuz yaşına kadar Nâsıra'da yaşayan Hz. İsa'ya Cebrail ilk vahyi indirmiş ve Allah'ın onu peygamber olarak seçtiğini bildirmiş, insanları Allah'ın yoluna davet etmesini
emretmişti. 69
Hz. İsa'ya peygamberliğinin henüz müjdelendiği bu dönemde İsrâiloğulları bir tuzak peşindeydiler. Zira Hz. Yahyâ'nın insanları tevhide çağırması ve insanların da bu
çağrıya kulak vermesi, dönemin Filistin valisi Herodos'un ve bir kısım Yahudi din adamının hoşuna gitmemişti. Hz. Yahyâ, insanları merhamete, paylaşmaya, eşitliğe,
tek Allah'a ibadete çağırıyordu. Bu çağrıların halk tarafından kabul edilmesini kendi iktidarı ve çıkarları adına bir tehdit olarak gören Herodos, kendisinin dinen
meşru olmayan bir evlilik yapmasına karşı çıkan Hz. Yahyâ'nın öldürülmesini emretti. Hz. Zekeriyyâ'ya duyulan öfke, sonunda Hz. Yahyâ'yı da bulmuştu. Bu öfkenin
sahipleri İsrâiloğulları, nihayetinde onu da şehit ettiler. 70 Peygamber katilleri olan, adaleti emreden insanları öldüren bu kimseler, Kur'an'da elem dolu bir azap ile
müjdelenmişlerdir. 71
Artık Hz. İsa tevhid mücadelesinde yalnız kalmıştı. Her yerde peygamber olarak gönderildiğini, ilâhî vahye mazhar olduğunu ve kendisine kitap verildiğini ilân
ediyordu. Ancak, İsrâiloğulları inatlarında ısrar ediyorlar ve daha önce kendilerine gönderilen peygamberlerden istedikleri gibi ondan da mucizeler bekliyorlardı. Hz.
İsa bir gün halkının karşısına geçip onlara şöyle seslendi:
“Size Rabbinizden bir mucize getirdim: Size çamurdan bir kuş sureti yapar, ona üflerim ve Allah'ın izni ile o kuş oluverir. Yine Allah'ın izni ile körü ve alacalıyı iyileştirir, ölüleri
diriltirim. Ayrıca evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanan kimseler iseniz bunda sizin için bir ibret vardır. Benden önce gelen Tevrat'ı doğrulayıcı
olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri de helâl kılmam için gönderildim. Size Rabbinizden bir mucize getirdim. O hâlde Allah'tan korkun, bana da itaat edin. Allah, benim de
Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Öyle ise O'na kulluk edin. İşte bu doğru yoldur.” 72
Hz. İsa bahsedilen mucizeleri Allah'ın lütfu ile gerçekleştiriyordu. Fakat İsrâiloğulları bütün bunlara “Apaçık bir sihirdir.” yaftasını yapıştırıp 73 iman etmeye
yanaşmadılar. “İsa, onların inkârlarını sezince, 'Allah yolunda yardımcılarım kim?' dedi. Havâriler, 'Biziz Allah yolunun yardımcıları. Allah'a iman ettik. Şahit ol, biz
Müslümanlarız.' dediler.” 74
Hz. İsa kendisine inananlar arasından, irşad ve tebliğ işlerinde kendisine yardımcı olması için on iki kişi seçti. Bu on iki havârinin tayini haddizâtında İsrâiloğulları'nın
on iki kabilesi ile ilgiliydi. 75 Hz. İsa, havârilerine bir ay boyunca oruç tutmalarını, bu süre sonunda yaptıkları duaların kabul edileceğini söyledi. Havâriler bir ay oruç
tuttuktan sonra, 76 “Ey Meryem oğlu İsa, Rabbin bize gökten, donatılmış bir sofra indirebilir mi?” dediler. 77 Onlardan böyle bir isteğin gelmesi Hz. İsa'yı şaşırtmıştı. Yoksa
hâlâ onun peygamberliğine karşı şüpheleri mi vardı? Hz. İsa, “İman etmiş kimseler iseniz Allah'tan korkun.” 78 şeklinde cevap verdi. Havâriler de, “Ondan yiyelim,
kalplerimiz mutmain olsun, bize doğru söylediğini (kesin olarak) bilelim ve onu gözleriyle görmüş şahitler olalım istiyoruz.” demişlerdi. 79
Bunun üzerine Hz. İsa, “Ey Rabbimiz! Bize gökten bir sofra indir ki bizim için, geçmiş ve geleceklerimiz için bayram ve senden bir âyet (mucize) olsun. Bizi rızıklandır. Sen rızık
verenlerin en hayırlısısın.” 80 diye dua etti. Allah bu duaya şöyle karşılık verdi: “Ben onu size şüphesiz indireceğim. Ama bundan sonra içinizden kim inkâr ederse, kâinatta
hiçbir kimseye etmediğim azabı ona edeceğim!” 81
Hz. İsa, Filistin'in çeşitli şehir ve kasabalarında Allah'ı anlatıyordu. Allah Teâlâ onun hakkında Kur'ân-ı Kerîm'de şöyle buyurmaktaydı: “Kendinden önce gelen Tevrat'ı
doğrulayıcı olarak peygamberlerin izleri üzerine, Meryem oğlu İsa'yı arkalarından gönderdik. Ve ona, içinde doğruya rehberlik ve nur bulunmak, önündeki Tevrat'ı tasdik etmek,
sakınanlara bir hidayet ve öğüt olmak üzere İncil'i verdik.” 82 Hz. İsa'nın getirdiği mesaj
diğer peygamberlerinkiyle aynıydı: “Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin!” 83
Hz. İsa'nın uyarıları, dinlerinin öğretilerini tahrif eden Yahudi din adamlarını ve onlarla işbirliği hâlindeki idarecileri rahatsız etmişti. Risâlet zincirinin kendisinden
önceki halkalarında olduğu gibi Hz. İsa hakkında da çirkin bir oyun sahneleniyordu. Yine bir peygamberin kanına girilecekti. Askerler her yerde Hz. İsa'yı ararken,
Havâriler içinde birisi ona ihanet ederek para karşılığında yerini gösterdi. Ancak bu ihaneti karşılıksız kalmadı, Yüce Allah onu Hz. İsa'ya benzeterek yakalanmasını ve
cezalandırılmasını sağladı. Ne kadar çırpındı ve “Ben Hz. İsa değilim!” dediyse de kâr etmedi. Onu alıp İsrâiloğulları'na teslim ettiler. Onlar önce işkence ettiler ona.
Sonra da çarmıha gerip astılar. 84 Kendileri Hz. İsa'yı astıklarını zannediyorlardı. Kur'an onların bu yanılgılarından şu şekilde bahsetmektedir: “Ve 'Allah elçisi Meryem
oğlu İsa'yı öldürdük.' demeleri yüzünden (onları lânetledik). Halbuki onu ne öldürdüler ne de astılar, fakat (öldürdükleri) onlara İsa gibi gösterildi. Onun hakkında ihtilâfa
düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler. Bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve kesin olarak onu öldürmediler.” 85
Allah Teâlâ Peygamber'ini İsrâiloğulları'nın taşkınlıklarından korumuştu. Onun vefatının bu katillerin elinden olmayacağını şöyle bildirmişti: “Hani Allah şöyle
buyurmuştu: 'Ey İsa! Şüphesiz, senin hayatına ben son vereceğim. Seni kendime yükselteceğim. Seni inkâr edenlerden kurtararak temizleyeceğim ve sana uyanları kıyamete kadar
küfre sapanların üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.'” 86 Buna göre Allah, Hz. İsa'yı
katına yükseltmiş ve elçisini inkârcıların elinden kurtarmış, temizlemiş ve yüceltmiştir.
Kendisinden sonra Ahmed isimli bir peygamberin geleceğini müjdeleyen 87 Hz. İsa'nın kültürümüzde çok ayrı bir yeri vardır. Onun kıyamete yakın bir
zamanda yeryüzüne ineceği 88 ve Peygamberimiz Muhammed'in (sav) davetini devam ettireceğine dair pek çok rivayet temel hadis eserlerimizde yerini almıştır.
Rivayetlerde onun kıyametin yaklaştığının bir işareti olarak 89 yeryüzüne ineceğinden ve İslâm adına mücadele vereceğinden 90 bahsedilmektedir. Hz. İsa'nın Allah
katına yükseltildiğinden bahseden âyetle ilgili olduğu gibi bu rivayetlerle ilgili de farklı yorumlar ortaya konulmuştur. Bu yorumlardan bazılarına göre, Hz. İsa, Allah
katına bedenen yükseltildiği görüşüne uygun düşecek bir şekilde kıyamete yakın bir zamanda yeryüzüne inecektir. Diğer bir yoruma göre ise Hz. İsa'nın dönüşü,
manevî şahsiyetinin ortaya çıkıp getirdiği değerlerin müntesiplerince benimsenmesi ve uygulanması anlamına gelmektedir. 91
Hz. Zekeriyyâ, Hz. Yahyâ ve Hz. İsa, İsrâiloğulları'na gönderilmiş peygamberlerdendi. Aynı dönem ve toplumda yaşayan Allah'ın bu sevgili kulları, insanları tek bir
ilâha çağırmış, hayatları boyunca iyiliğin egemen olması için mücadele vermişlerdi. Hz. İsa'yı babasız bir şekilde dünyaya getiren Hz. Meryem ise iffeti, takvası,
tevekkülü ve teslimiyeti ile Allah'ın kulları arasında seçkin bir yere sahip olmuştu. Rahminde taşıdığı mucize, hem kendisi için büyük bir imtihandı hem de insanlara
iman ile küfür arasında bir tercih sunuyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder