yukarı kaydırma oku

YAZI KOPYALAMA ENGELİ

sağtuş engeli

ANA MENÜ

SILA-İ RAHİM AKRABALIK HUKUKU

SILA-İ RAHİM AKRABALIK HUKUKU


Abdullah b. Amr'dan nakledildiğine göre,
Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Merhametliler, Rahmân'ın merhamet ettiği kimselerdir. Siz yeryüzündekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin! 'Rahim' Rahmân'(dan) bir bağdır.
Kim onunla irtibatını sürdürürse Allah da onunla irtibatını sürdürür; kim de onu koparırsa Allah da o kimseyle ilişkisini koparır.”
(T1924 Tirmizî, Birr, 16)


***

Abdurrahman b. Avf'ın işittiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah şöyle buyurur: 'Ben Rahmân'ım, o (akrabalık bağlarının adı) da rahimdir.
Ona kendi ismimden türeyen bir isim verdim. Onunla ilişkiyi sürdürenle ben de ilişkimi sürdürür, onunla ilişkiyi kesenle ben de ilişkimi keserim.'”
(D1694 Ebû Dâvûd, Zekât, 45; HM1687 İbn Hanbel, I, 195)


***

Berâ b. Âzib'den nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Teyze, anne konumundadır.”
(T1904 Tirmizî, Birr, 6)


***

Enes b. Mâlik'in işittiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Kim rızkının bollaştırılmasını yahut ecelinin geciktirilmesini arzu ederse, akraba ile irtibatını
sürdürsün!”
(M6523 Müslim, Birr, 20; B5986 Buhârî, Edeb, 12)


***

Ebû Hüreyre'den (ra) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Kim Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa, misafirine ikramda bulunsun. Kim
Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa, akraba ile irtibatını sürdürsün...”
(B6138 Buhârî, Edeb, 85)


***

Muhammed b. Cübeyr b. Mut'im'in, babasından naklettiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Akraba ilişkisini kesen, cennete giremez.”
(M6521 Müslim, Birr, 19; B5984 Buhârî, Edeb, 11)


********************

“Allah mahlûkâtı yarattıktan sonra, rahim dile gelerek: 'Burası, akrabalık ilişkilerini kesmekten sana sığınanların makamıdır.' der. Allah, 'Evet öyledir. Sen,
seninle bağı kuranlarla benim bağ kurmama, seninle ilgiyi kesenlerden de ilgiyi kesmeme razı olmaz mısın?' diye sorar. Rahim, 'Evet, razıyım Rabbim.' deyince
Yüce Allah, 'Öyleyse bu sana verilmiştir.' buyurur. Bundan sonra Resûlullah, 'İsterseniz şu âyetleri okuyun.' der: 'Demek siz (İslâm'dan) yüz çevirip de yeryüzünde
fesat çıkaracak ve akrabalık ilişkilerini koparacaksınız öyle mi! İşte Allah'ın lânetlediği, kulaklarını sağır ve gözlerini kör ettiği kimseler bunlardır. Bunlar Kur'an'ı hiç
düşünmüyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var!' ” 1
Din dilinde eşyanın ve varlıkların konuşması sıkça rastlanılan bir üslûp özelliğidir. Kur'ân-ı Kerîm'de ve hadislerde bunun örnekleri görülmektedir. Henüz
bedenleri yaratılmamış beşerin ruhları konuşur. 2 Kıyamet günü ağızlara mühür vurulur, eller, gözler, kulaklar ve deriler konuşur, yapılan işlere ayaklar
tanıklık eder. 3 “Doldun mu?” sorusuna cevaben cehennem, “Daha var mı?” der. 4 Yukarıdaki kudsî hadis de bu kabildendir.
Akrabalar arası ilişkiler konusu, “sıla-i rahim” kavramıyla ifade edilir İslâm edebiyatında. “Rahim” ile ana rahmi; “sıla” ile de bağ kastedilir. “Akrabalar arası
ilişki” denilen bu bağ, rahimler vasıtasıyla ortaya çıkar. Rahim ile cenin arasında nasıl “kordon” diye bilinen maddî bir bağ var ise doğduktan sonra da
akrabalar arasında mânevî bir bağ söz konusudur. Cenin için kordon ne kadar hayatî önemi haiz ise Müslüman birey için de sıla-i rahim o denli önem taşır.
Yüce Rabbimizin en güzel isimlerinden olan “Rahmân” ve “Rahîm” ile “rahmet” ve “rahim” aynı kökten gelir. Kelimenin kökeni, acıma, esirgeme, merhamet
etme anlamını taşır. 5 Rahmân ile Rahîm arasındaki ilişki, sadece aynı kelimeden türemesiyle izah edilemez. Çok esirgeyen ve çok merhamet eden
Rabbimiz, rahmet ve merhametini sadece insanlara değil, hayvanlara da ana rahmi aracılığıyla verir. En vahşi hayvanların dahi yavrularına olan şefkat ve
merhameti bunun bir sonucudur. Bu, Rahmân'ın arşından çıkan rahmet ağının, rahim denilen hattan yayılmasıdır aynı zamanda. Nitekim Allah Resûlü bir
hadisinde, “Rahim, Rahmân'dan uzanmış


bir ağdır ve arşa bağlıdır.” buyurmuş 6 ve “'Rahim', Rahmân'(dan) bir bağdır.” şeklinde bir tanımlama yapmıştır. 7 Biri, Rahmân ile Rahîm arasında, diğeri ise
rahim ile aynı rahimden dağılan akrabalar arasında olmak üzere iki tür ilişki vardır. Her iki ağda da ilişki, rahmet ve merhamet akışı şeklinde gerçekleşir.
Arada bağlantı varsa, rahmet ve merhamet akımı devam eder, bağ koparılmışsa rahmet ve merhamet de kopar. Nitekim Hz. Peygamber'in bir kudsî hadiste
şöyle buyurduğu nakledilmektedir: “Yüce Allah şöyle buyurur: 'Ben Rahmân'ım, o (akrabalık bağlarının adı) da rahimdir. Ona kendi ismimden türeyen bir isim
verdim. Onunla ilişkiyi sürdürenle ben de ilişkimi sürdürür, onunla ilişkiyi kesenle ben de ilişkimi keserim.'” 8
Sıla-i rahim, câhiliye dönemi Arap toplumunda da değer verilen erdemler arasındadır. İslâm bu hususu daha da önemsemiş, câhiliyedeki birtakım yanlışları
düzeltmiş ve onu ilk günlerden itibaren en temel öğretiler arasında sunmuştur. Câhiliyede bu ilişki, başkalarına karşı bir gurur, kibir ve övünme vesilesidir.
Körü körüne, taassup derecesinde bir tarafgirlik, zalim de olsa, mazlum da olsa kan kardeşini tutma, kabilesini kayırma, kısaca nesebini âdeta
putlaştırırcasına yüceltme söz konusudur. 9 İslâm ise bu ilişkileri ıslah etmiş, temel ilkeleri, karşılıklı hak ve sorumlulukları merkeze alan bir ilişkiler ağı
kurmuştur.
Adalet, hakkaniyet, hukukun eşitliği ve suçun şahsîliği gibi İslâm'ın temel ilkeleri karşısında akrabalık bağları hiçbir avantaj sağlamaz. En yakın akraba da
olsa, şahitlikte ve yargıda dürüstlükten ve adaletten asla ödün verilmez. 10 Yakını bile olsa kimse kimsenin vebalini yüklenmez. 11 Hatta bu konuda
Peygamber Efendimizin dahi ayrıcalığından söz edilemez. Kendisinin de açıkça ifade ettiği gibi, “kızı Fâtıma da olsa...” ne dünyada ne de âhirette
yapabileceği bir şey yoktur. 12
Akrabalar arası ilişkiler konusu Kur'an'ın en temel öğretileri arasında yer alır. 13 Yüce Rabbimiz birçok âyette akrabaya hakkını vermeyi, 14 yardım ve iyilik
etmeyi emretmekte, 15 akrabalık haklarına riayetsizlikten sakındırmakta 16 ve akrabalık bağlarını koparmanın, fitne ve fesat ile ilişkisinden söz
etmektedir. 17
Akrabalar arası ilişkinin önemini bizzat yaşayarak öğrenir Allah Resûlü. Babasını hiç göremeyen bir yetimdir. Annesini de dayılarını ziyarete gittikleri zaman
Medine dönüşünde kaybeder. Önce dedesinin, sonra da kendisine çok şey borçlu olduğu amcası Ebû Tâlib'in himayesinde yetişir. Resûl-i Ekrem, son
nefesine kadar kendisini destekleyen ama İslâm'ı seçmeyen amcası

Ebû Tâlib ile aralarındaki rahim bağının, rahmete dönüşmesi için çok çabalar. Hatta sırf bu yüzden ilâhî itaba (azarlanmaya) bile muhatap olur. 18
İlk vahiy tecrübesinin ona verdiği ürperti ve heyecanı yatıştırmaya çalışan Hz. Hatice validemizin, “Çünkü sen, akrabalarla ilişkini sürdürürsün.” 19 demesi
de Rahmet Elçisi'nin bu konuda eskiden beri ne denli hassas olduğunu gösterir.
İslâm Peygamberi, ilk günlerden itibaren sıla-i rahmin önemini vurgular. Bizans kralı Herakleios, henüz Müslüman olmamış Ebû Süfyân'a, Hz.
Peygamber'in neler getirdiğini sorar. Ebû Süfyân, Allah'a şirk koşmadan kulluk etme, namaz kılma, sadaka verme, dürüst ve iffetli olma, akrabalarla irtibatı
devam ettirme şeklinde cevap verir. 20
Hicret ettiği Medine'ye varır varmaz verdiği ilk mesajlar arasında yine sıla-i rahim vardır. İslâm'la şereflenen Yahudi bilginlerinden Abdullah b. Selâm şöyle
anlatır: “Peygamber (sav) Medine'ye geldiği zaman halk onu karşılamaya çıktı. 'Resûlullah geldi!' çığlıklarını duyunca, bir bakayım diye halkın içinde ben de
gittim. Onun yüzünü açıkça görünce, bir yalancı yüzü olmadığını anladım. Ondan işittiğim ilk buyruğu şu oldu: 'Ey insanlar! Selâmı yayın, yemek yedirin,
sıla-i rahmi yerine getirin (akrabalarınızla bağlarınızı koparmayın), insanlar uyurken namaz kılın ve cennete selâmetle girin.' ” 21
Akrabalar ile ilişkilerin sürdürülmesinde din farkı dahi dikkate alınmaz. Şirk ve küfür gibi konularda anne babaya itaat edilmesi yasaklansa da onlarla
dünyada beraberlik ya da beşerî ilişkilerin sürdürülmesi istenir. 22 Nitekim Müslüman olmamasına rağmen, Peygamberimizin, vefat edinceye kadar amcası
Ebû Tâlib ile sıcak ilişkiyi sürdürdüğünü bilmekteyiz.
Hz. Ebû Bekir'in kızı Esmâ anlatıyor… Peygamberimiz hicrete hazırlanırken, belindeki kuşağı ikiye bölerek erzak bohçasını bağladığı için kendisine,
“zâtü'n-nitâkayn” yani “iki kuşaklı” denilen Esmâ'nın kız kardeşi Âişe ile anneleri ayrıdır. Hz. Âişe'nin annesi Ümmü Rûmân ilk Müslümanlar arasında yer
alırken, Esmâ'nın annesi Kuteybe bnt. Abdüluzza'ya hidayet nasip olmamıştır. 23 İşte o Esmâ anlatıyor:
“Kureyş'in Hudeybiye Antlaşması zamanında annem, İslâm'dan yüz çeviren müşrik biri olduğu hâlde kendisine yardım etmemi arzulayarak bana geldi.
Bunu haber verdikten sonra Resûlullah'a (sav), 'Yâ Resûlallah! Onunla ilgileneyim mi?' dedim. O da 'Evet, annenle ilgilen.' buyurdu.” 24
Hadislerde dile getirilen önemli bir akraba ilişkisi de amcayla olan bağdır. Baba yüzü görememiş Sevgili Efendimizin, kendisinden sadece iki


yaş büyük olmasına rağmen, amcası Abbâs'a olan düşkünlüğü mâlûmdur. O, bir vesileyle ondan söz ederken, “Aynı hurma kökünden çıkıp da ayrılan dal.”
benzetmesini kullanır.
Bir gün Hz. Abbâs, Peygamber Efendimizin yanına öfkeli bir şekilde girer. Ona öfkesinin sebebini sorunca, “Bu Kureyş ile bizim aramızda ne var?
Birbirleriyle karşılaştıklarında güler yüzlüler, bizimle karşılaştıklarında ise farklılar!” der. Bunun üzerine Peygamberimizin mübarek yüzü kızaracak kadar
öfkelenir ve şöyle der: “Bu canı bu tende tutan Allah'a yemin ederim ki Allah ve Resûlü için sizleri sevmedikçe bir kimsenin kalbine iman girmez.” Sonra şöyle
devam eder: “Ey insanlar! Amcamı rahatsız eden, beni rahatsız etmiş olur. Çünkü bir kişinin amcası, baba yarısıdır.” 25
Akrabalar arası ilişkiler, sevgi, saygı ve ziyaretleşme gibi hususların yanı sıra sosyal hayatın her alanında karşılıklı yardımlaşmayı da gerektirir. Bu
dayanışmanın, diyet, miras gibi hukuku gerektiren tarafları olduğu gibi, ahlâkî boyutu da vardır. İyilik yapma konusunda öncelikli kimseler, ilk önce anne,
sonra baba, kız kardeşler ve kardeşler şeklinde sıralanır. Genel olarak yardım elini uzatmada, özel olarak zekât ve sadakada en yakınlardan başlanır. Bu
durum, Peygamber Efendimizin “el-akrab, fe'l-akrab” şeklinde ifade ettiği üzere, en yakından uzağa doğru devam eder. 26 Herhangi bir yoksula verilen, bir
sadaka sayılırken; yoksul akrabaya verilen, biri sadaka, diğeri sıla-i rahim olmak üzere iki sadaka sayılır. 27
Zorda veya darda kalan bir kimse, öncelikle akrabalarının sorumluluğuna havale edilir. İlk muhacir hanım sahâbîlerden Fâtıma bnt. Kays'ın durumu bunun
bariz bir örneğini oluşturur. Resûlullah, kocası tarafından üç talâkla boşanan Fâtıma'yı, iddet müddetini tamamlaması için İbn Ümmü Mektûm'un evine
gönderir. Çünkü aynı zamanda âmâ olan bu sahâbî, Fâtıma'nın amcaoğludur. 28
Resûl-i Ekrem'in beyanına göre dayı, mirasçısı olmayan yeğeninin mirasçısıdır. Onun diyetini ödediği gibi onun mirasını da alır. 29
İlgi ve ilişkiyi sürdürmeyi fazlasıyla hak eden yakın akrabalardan biri de teyzedir. Kültürümüzdeki “Teyze ana yarısıdır.” ifadesi, bu konudaki hadislerin
aynasıdır. İbn Ömer'in rivayet ettiğine göre, bir adam Hz. Peygamber'e gelerek sorar: “Ey Allah'ın Resûlü! Ben büyük bir günah işledim, bana tevbe imkânı
var mı?” Hz. Peygamber, “Annen var mı?” diye sorar. Adam, “Hayır.” deyince, “Teyzen var mı?” diye sorar. Adam, “Evet.” diye cevap verir. Bunun üzerine Hz.
Peygamber, “Öyleyse git ona iyilik yap!” buyurur ve ekler, “Teyze, anne konumundadır.” 30



Bu hadisin sebeb-i vürûdu yani söyleniş sebebi ile ilgili şu olay anlatılır:
Peygamber Efendimiz Mekke'de kaza umresi için bulunur ve şehirden çıkarken Hz. Hamza'nın kızı peşine takılarak onunla birlikte gelmek isteyince kabul
eder. Medine'ye geldiklerinde oradaki akrabaları küçük kızı paylaşamazlar. Hz. Ca'fer, onu almaya kendisinin daha lâyık olduğunu, zira onun hem
amcasının kızı olduğunu hem de teyzesi ile evli bulunduğunu söyler. Kendisinin buna daha lâyık olduğunu söyleyen Hz. Ali ise eşinin Resûlullah'ın kızı
olduğunu ifade eder. Zeyd b. Hârise de onu kendisinin getirdiğini ve kardeşinin kızı olan bu çocuğun bakımını üstlenmenin ona düştüğünü belirterek hak
iddia eder. Sonunda durumu arz ettiklerinde Hz. Peygamber, “Ben, teyzesiyle beraber olabilmesi için kızı Ca'fer'e vereceğim. Zira teyze anne gibidir.” buyurur. 31
“Teyze, anne konumundadır.” hadisi, miras hukuku çerçevesinde değil, ilgi, sevgi ve merhamet açısından yakınlığın bir ifadesi olarak anlaşılmalıdır.
Resûlullah (sav), bir gün bir konuyu görüşmek üzere ensarı bir çadırın altında toplar. İçlerinde yabancı kimse bulunup bulunmadığını sorar. Ensar, “Yalnız
bir kız kardeşimizin oğlu var.” cevabını verir. Bunun üzerine Resûlullah (sav), “Bir kavmin kız kardeşinin oğlu, kendilerindendir.” buyurur ve görüşmeye devam
eder. 32
Âyet-i kerimelerdeki vurguya paralel bir şekilde Allah Resûlü de konunun önemini sık sık dile getirmiştir. Akraba bağlarını sürdürmeye teşvik eden, aradaki
bağları koparmaktan sakındıran birçok hadis mevcuttur. Söz gelimi Sevgili Peygamberimiz bu hadislerinde, “Kim rızkının bollaştırılmasını yahut ecelinin
geciktirilmesini arzu ederse, akraba ilişkilerini sürdürsün!” buyurur. 33 Bu nedenle soy ve sopun öğrenilmesini tavsiye eder. Zira, “Akrabalar arası bağların
koparılmaması, aile içinde sevgi, malda bolluk ve ömrün uzamasına (bereketlenmesine) sebeptir.” 34 Ömrünün uzamasını (bereketlenmesini), rızkının
genişletilmesini ve kötü bir şekilde ölmekten kurtulmayı isteyene akrabalarla ilişkilerini sürdürmesi tavsiye edilir. 35
Bir adam Hz. Peygamber'e gelerek, “Bana, yaptığımda beni cennete sokacak bir amel haber ver!” der. Orada bulunanlar, “Buna da ne oluyor!” derler. Hz.
Peygamber, “Bir ihtiyacı var, nesi olacak!” der ve soran şahsa, “Allah'a ibadet edersin ve O'na hiçbir şeyi ortak koşmazsın. Namazı kılarsın, zekâtı verirsin, bir de
sıla-i rahmi yerine getirirsin(akrabalarla bağlarını sürdürürsün).” buyurur. 36


Resûl-i Ekrem'in öğretisine göre, “Sıla-i rahim yapan, akrabasından gördüğü iyiliğe iyilikle karşılık veren kimse değil, akrabası kendisine iyiliği kestiğinde dahi onlara
iyilik yapandır.” 37 Nitekim bir adam Efendimize gelerek, “Yâ Resûlallah! Benim yakınlarım var! Ben onlarla irtibatımı sürdürüyorum, onlar benimle alâkayı
kesiyorlar! Ben onlara iyilik ediyorum, onlar bana kötülük ediyorlar! Ben onlara yumuşak davranıyorum, onlar bana kaba davranıyorlar!” der. Bunun
üzerine o, “Eğer dediğin gibi isen, neredeyse onlar senin iyi davranışların karşısında eziliyorlar! Sen böyle devam ettikçe Allah onlara karşı daima sana bir yardımcı
verecektir!” buyurur. 38
Konuyla ilgili çeşitli rivayetlerde Hz. Peygamber, akrabalık ilişkisini kesenle ilişki kurmayı, vermeyene vermeyi ve sataşanı affetmeyi, faziletlerin en üstünü
olarak anmıştır. 39
Allah Resûlü'nün dostlarından Ukbe b. Âmir anlatıyor: “Bir gün Resûlullah (sav) ile karşılaştım. Hemen elimi uzattım ama o benden evvel davranıp benim
elimi tuttu ve 'Ey Ukbe! Sana dünya ve âhiret ahlâkının en faziletlisini haber vereyim mi?' dedikten sonra şunları sıraladı: 'Seninle ilişkiyi kesen yakınlarla ilişkini
sürdürürsün, sana vermeyene sen verirsin, sana zulmedeni affedersin.' ” 40
Nebevî öğretiye göre, “Akraba ile bağı koparmaya yemin de edilmez, nezir de!” 41 Nitekim malı mülkü olan sahâbîlerden Mâlik b. Nadle el-Cüşemî, amcasının
oğluna bir şey vermemeye ve onunla ilişkiyi sürdürmemeye yemin ettiğini söyleyince Hz. Peygamber ondan, daha hayırlı olanı yapmasını ve yemininin
kefaretini ödemesini istemiştir. 42
Allah Resûlü'nün bazı hadislerinde akrabalar arası ilişkiler, doğrudan iman ile de irtibatlandırılmış, bazılarında ise söz konusu bağı koparmanın doğuracağı
olumsuz sonuçlara işaret edilmiştir:
“Kim Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa, misafirine ikramda bulunsun. Kim Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsa, akraba ilişkilerini sürdürsün...” 43
Resûlullah (sav) bir hitabesinde de şöyle buyurdu: “Cimrilikten sakının, çünkü sizden öncekiler cimrilik sebebiyle helâk oldular. Cimrilik onları vermemeye sevk etti
de vermediler, akrabaya iyiliği kesmeye sevk etti de kestiler, günah işlemeye sevk etti de günah işlediler.” 44
Soy ve kan bağının yanı sıra burada bir de mânevî yakınlıktan söz edilebilir. Hz. Peygamber'in miras bırakmadığını naklettikten sonra Hz. Ebû Bekir'in,
“Allah'a yemin ederim ki Resûlullah'ın yakınları, bana kendi yakınlarımdan daha sevimlidir.” demesi bunu gösterir. 45


Aslında sıla-i rahim, câhiliye döneminde de oldukça önemsenen ahlâkî bir erdemdi. Gerek Kur'an, gerekse hadisler bu erdemi daha da geliştirdi ve bu
konuda Müslümanları aktif olmaya davet etti. İslâm'ın bu konuda getirdiği bir başka husus, akrabalar arası ilişkilerin karşılık esasına dayandırılmaması,
aksine ilişkiyi kesenle ilişkinin sürdürülmesi şeklindeki faziletli tavırdır. Yüce dinimizde, sıla-i rahme bu kadar önem verilmesine rağmen, maalesef modern
dönemlerde Müslümanların bu konuda oldukça zayıfladıkları görülmektedir. Bilhassa tarım toplumundan sanayi toplumuna, köy ve kırsal hayattan şehir
hayatına geçişle birlikte akrabalar arası bağlar neredeyse kopma noktasına gelmiştir. Zira tarıma dayalı hayatta akrabalar aynı bölgede yaşamaktaydı ve işleri
gereği birbirlerine daima ihtiyaç duymaktaydılar. Milyonların yaşadığı şehirlerde ise insanımız hem bireyselleşti hem de yalnızlaştı. Gerek hayat şartları,
gerekse 'kimseye muhtaç olmadan yaşama' dürtüsü, bireyi akrabalarından uzaklaştırdı. O kadar ki kişi yoğunluğu sebebiyle ailesine, çocuklarına,
ebeveynine, sıla-i rahme yeterli zaman ayıramamaktadır. Günümüzdeki bunca iletişim ve ulaşım araçlarına rağmen, sıla-i rahim her geçen gün biraz daha
zayıflamaktadır. Ne yazık ki sıla-i rahim artık sadece birinci dereceden akrabaların ziyaretine indirgenmiş, ikinci ve üçüncü dereceden akrabalar âdeta
birbirlerini unutmuşlar, genç kuşaklar ise belki de hiç tanışamamışlardır. Söz konusu ilişkiler de neredeyse bayramlaşma, düğün veya cenaze merasimlerine
katılma şeklinde kısa süreli devam etmektedir.
Şu hâlde Müslüman, dinimizin bu kadar önem verdiği rahim ve rahmet bağlarını zayıflatmamalı, aksine güçlendirmelidir. Bağların kopmasıyla, aradaki
rahmetten, sevgi ve merhametten mahrum kalınacağı unutulmamalıdır. Resûl-i Ekrem'in ifadesiyle, “Akraba ilişkisini kesen, cennete giremez.” 46
Bu rahmet bağının kurulması, sadece akrabalar arasındaki rahmet akışını değil, aynı zamanda Rahmân ve Rahîm olan Rabbimizin rahmetinin üzerimize
bolca inmesini de sağlayacaktır. Peygamberimizin bildirdiğine göre rahim, arşa asılıdır ve (hâl diliyle) şöyle der: “Benimle irtibatı sürdürenle, Allah da irtibatını
sürdürsün! Benimle bağını kesenden Allah da bağını kessin!” 47
Son olarak Sevgili Peygamberimizin, akrabalar arası ilişkilerin koparılmasını kıyamet öncesi alâmetlerden biri olarak saydığını hatırlatalım 48 ve sözün
özünü yine Efendimize bırakalım: “Sevabı dünyada iken verilecek iyilik, (başkalarına) iyilik etmek ve akraba ile ilgilenmektir. Cezası dünyada iken verilecek kötülük
de haddi aşarak azgınlık yapmak ve akraba ile iyi ilişkiyi kesmektir.” 49



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

EN ÇOK İLGİ GÖRENLER

HADİSLERLE İSLAM ANA MENÜ

HADİSLERLE İSLAM ANA MENÜ HADİSLERLE İSLAM CİLT 1 HADİSLERLE İSLAM CİLT 2 HADİSLERLE İSLAM CİLT 3 HADİSLERLE İSLAM CİLT 4 HA...