ANNE VE BABA CENNETİN İKİ KAPISIDIR
İbn Mes'ûd'un (ra) anlattığına göre, bir adam
Hz. Peygamber'e (sav), “Amellerin en üstünü hangisidir?” diye sorunca Peygamber Efendimiz şöyle cevap verdi:
“Vaktinde kılınan namaz ve anne babaya iyilik etmektir. Sonra da Allah yolunda cihad etmek gelir.”
(B7534 Buhârî, Tevhîd, 48)
Hz. Peygamber'e (sav), “Amellerin en üstünü hangisidir?” diye sorunca Peygamber Efendimiz şöyle cevap verdi:
“Vaktinde kılınan namaz ve anne babaya iyilik etmektir. Sonra da Allah yolunda cihad etmek gelir.”
(B7534 Buhârî, Tevhîd, 48)
***
Abdurrahman b. Ebû Bekre, babasının (Ebû Bekre'nin) (ra) şöyle anlattığını naklediyor: “Resûlullah (sav), 'Size büyük günahların en büyüğünü söyleyeyim mi?'
diye üç kez sordu. Bunun üzerine biz, 'Evet, ey Allah'ın Resûlü.' diye cevap verdik. Bunun üzerine, 'Allah'a ortak koşmak ve anne babaya isyan etmek ve eziyet
etmektir.' buyurdu.”
(B5976 Buhârî, Edeb, 6)
***
Abdullah b. Amr'ın naklettiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Rabbin hoşnutluğu anne babanın hoşnutluğuna bağlıdır. Rabbin öfkesi ise, anne
babanın öfkesine bağlıdır.”
(T1899 Tirmizî, Birr, 3)
***
Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: Bir adam Allah Resûlü'ne (sav) gelerek, “Ey Allah'ın Resûlü, kendisine güzel davranıp yakınlık göstermemi en çok hak eden
kimdir?” diye sordu. Hz. Peygamber, “Annen.” cevabını verdi. Adam, “Sonra kimdir?” diye sorunca Hz. Peygamber yine, “Annen.” buyurdu. Adam, “Sonra
kimdir?” diye yeniden sorunca Peygamber Efendimiz, “Annen.” cevabını verdi. Bunun üzerine adam, “Sonra kimdir?” dedi. Hz. Peygamber, “Sonra babandır.”
buyurdu.
(B5971 Buhârî, Edeb, 2)
***
Ebu'd-Derdâ'nın işittiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Anne baba, kişinin cennete girmesine vesile olacak ana kapılarından birisidir. Bu kapıdan
girme fırsatını kaybetmek ya da değerlendirmek artık senin arzuna kalmış!”
(T1900 Tirmizî, Birr, 3)
diye üç kez sordu. Bunun üzerine biz, 'Evet, ey Allah'ın Resûlü.' diye cevap verdik. Bunun üzerine, 'Allah'a ortak koşmak ve anne babaya isyan etmek ve eziyet
etmektir.' buyurdu.”
(B5976 Buhârî, Edeb, 6)
***
Abdullah b. Amr'ın naklettiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Rabbin hoşnutluğu anne babanın hoşnutluğuna bağlıdır. Rabbin öfkesi ise, anne
babanın öfkesine bağlıdır.”
(T1899 Tirmizî, Birr, 3)
***
Ebû Hüreyre (ra) anlatıyor: Bir adam Allah Resûlü'ne (sav) gelerek, “Ey Allah'ın Resûlü, kendisine güzel davranıp yakınlık göstermemi en çok hak eden
kimdir?” diye sordu. Hz. Peygamber, “Annen.” cevabını verdi. Adam, “Sonra kimdir?” diye sorunca Hz. Peygamber yine, “Annen.” buyurdu. Adam, “Sonra
kimdir?” diye yeniden sorunca Peygamber Efendimiz, “Annen.” cevabını verdi. Bunun üzerine adam, “Sonra kimdir?” dedi. Hz. Peygamber, “Sonra babandır.”
buyurdu.
(B5971 Buhârî, Edeb, 2)
***
Ebu'd-Derdâ'nın işittiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Anne baba, kişinin cennete girmesine vesile olacak ana kapılarından birisidir. Bu kapıdan
girme fırsatını kaybetmek ya da değerlendirmek artık senin arzuna kalmış!”
(T1900 Tirmizî, Birr, 3)
*************************
Uzun bir yolculuğun ardından Peygamberi'ni görmeye Medine'ye gelmişti. Önce onun Allah'ın son elçisi olduğuna inandığını söyleyecek, imanını biat ile
perçinleyecekti. Sonra da İslâm ile coşan ruhuna cihadı tattıracak, canını dini uğruna feda etme arzusu ile Peygamber'in ordusunda saf tutacaktı.
Geride ailesini bırakmıştı. Desteğine muhtaç, gözleri yaşlı anne ve babasını... Belki de kalbindeki ateşi bildiklerinden, bu gidişin dönüşü olmayacağını
hissedip gönül koymuşlardı. Şimdi Peygamberi'nin karşısındaydı işte. Niyetini anlatırken söylemeden edemedi: “Anne babamı ardımdan ağlar bırakıp sana
geldim yâ Resûlallah!” Dini için elinden geleni yapmaya nasıl da azmettiğini göstermek ister gibiydi. Oysa Peygamberimizin cevabı zihnindekileri alt üst
etmeye yetmişti: “Onların yanına geri dön ve ikisini de nasıl ağlattıysan öylece güldür!” 1
“Geri dön ve anne babandan izin iste. Eğer izinleri olursa savaşa katıl, yoksa onlara iyilikte bulun.” 2 buyurmuştu Efendimiz. Hatta anne babaya hizmet için
harcanacak emeği, Allah yolunda sarf edilecek gayrete benzetircesine, “Onlar için cihad et!” 3 demişti. Peygamber Efendimize, “Amellerin en üstünü
hangisidir?” diye sorulunca o şöyle cevap vermişti:“Vaktinde kılınan namaz ve anne babaya iyilik etmektir. Sonra da Allah yolunda cihad etmek gelir.” 4
Hadis kitaplarının tamamı, kişinin anne ve babası ile olan ilişkilerini düzenlemek için söylenmiş pek çok hadis ihtiva eder. Hadislerde iyilik mânâsındaki
'birr' kelimesi tercih edilmiştir. Yine pek çok yerde anne babaya karşı gelmek ve onların haklarını korumamak da bu kelimenin zıddı olan 'ukûk' kelimesiyle
ifade edilmiştir. Aslında hadiste geçen 'birr', dünya ve âhiretteki tüm iyiliklere ve güzelliklere işaret eder. Dünyada hidayete ermiş olmak, nimet içinde
olmak ve hayırlarla kuşatılmak iyiliğin değişik tezahürleridir. Âhiret günü cennette ebedî mutluluğu elde etmek de bu kelimenin kapsamı içerisindedir.
'Birr' kelimesi anne ve babaya gönülden bağlılığı, onların kalplerini kırmamayı, onlara yaşlılıklarında kol kanat germeyi ifade eder. Bu davranışlar aynı
zamanda Allah'a itaatin de bir ifadesidir. Denilebilir ki ana babaya iyilik etmek, insanı Allah'ın hoşnutluğunu kazanmaya götürür.
Bunun tersi olan isyan ise, anne babanın hakkını çiğnemek ve bağları koparmaktır. Zaten 'birr' kelimesinin zıddı olan 'ukûk' kelimesi aslında koparmak,
parçalamak anlamına gelir. Anne babaya karşı çıkmak onlarla olan bağı koparmak demektir. Allah Teâlâ, anne babaya 'isyan'dan asla hoşlanmaz. 5
Âlemlerin Rabbi, kıyamet gününde ebeveynine baş kaldıranın yüzüne bakmayacak, 6 onu cennetine almayacaktır. 7 Peygamberimizin ebeveyne karşı
isyankâr olmamayı öğütleyen cümleleri de aynı kesin üslûbu taşır. Onun, “Size büyük günahların en büyüğünü söyleyeyim mi?” buyurduktan sonra, “Allah'a
ortak koşma”nın hemen ardından “anne babaya isyan ve eziyet etme”yi sayması gayet düşündürücüdür. 8 Bütün bu uyarılarda geçen “ukûku'lvâlideyn”
tabiri, anne ve babaya kabalık ve hürmetsizlik etmek, onların sözlerini hiçe saymak ve asi bir tavırla kalplerini kırmak anlamlarına gelmektedir.
Elbette ebeveynin bakımlarıyla ilgilenmemek, ihtiyaçlarına sahip çıkmamak, onları yalnızlıklarına terk etmek ve arayıp sormamak da bu ifadenin
kapsamına dâhildir.
Kur'ân-ı Kerîm'deki “ihtiyarladıklarında anne babaya “Öf!” bile denilmemesi”ni isteyen âyetin, 9 her yaşta, onların fikirlerine ve emirlerine karşı
gelinmemesi şeklinde yorumlandığına çoğu kez rastlanmaktadır. Hâlbuki ona, ebeveyninin kimi yanlış istek ve yönlendirmelerine itaat etmemesini söyleyen
de bizzat Allah Teâlâ'dır: “Eğer onlar, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme!” 10
O hâlde kendisinin küs olduğu bir akrabayla iletişimini kesmesi için evlâdına baskı yapan ve “sütünü helâl etmeyen” bir annenin ya da ticaretinde onun
öngördüğü şekilde hileli işlere karışmadığı ve sözünden çıktığı için evlâdına “hakkını haram eden” bir babanın bu isteklerini yerine getirmek söz konusu
olamaz. Her iki taraf için de Allah'a itaat asıldır ve ilişki Allah'ı hoşnut etmekte düğümlenmektedir. Elbette evlât, ebeveynin helâl ve haram konusundaki
ikazlarına uymakla mükelleftir. Zira bu, aynı zamanda Allah'ın koyduğu sınırlara boyun eğme anlamı da taşımaktadır.
Allah'ın rızasını gözeten evlât, gerektiğinde anne babasının aleyhinde bile olsa Allah için şahitlik edecek kadar dürüst olmak zorundadır. 11 Ancak anne
babaya lânet etmenin ve hakaret etmenin Allah'ın lânetini çektiği unutulmamalıdır. 12 Hatta bir başkasının anne babasına lânet okuyarak kendi ebeveynine
dil uzatılmasına sebep olmamalıdır. 13
İyi ilişkilerin sürdürülmesi, bazen imkânsız hâle gelebilir. Kimi zaman evlâdın şirk ve bâtıl inancından kaynaklanan husumeti, 14 kimi
zaman da anne babanın kini 15 iyi ilişkilerin zeminini yok eder. Bu durumda insanın, “Ey iman edenler! Eğer küfrü imana tercih ederlerse, babalarınızı ve
kardeşlerinizi bile dost edinmeyin. İçinizden kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” 16 ve “Cehennem ehli oldukları açıkça belli olduktan sonra,
yakın akraba olsalar bile, Allah'a ortak koşanların bağışlanmasını dilemek artık ne Peygamber'e yaraşır ne de iman edenlere!” 17 âyetleri gereği, onlar için
yapabileceği hiçbir şeyi olmayabilir. 18
Dolayısıyla, anne ve babaya iyiliği tavsiye edip, onları kötülükten alıkoymaya çalışmak da evlâdın vazifesidir. Arada bulunan yaş ve statü farkı, bu görevi
samimi ve nazik bir şekilde yerine getirmeye engel değildir. Bu konuda bıkmadan ve kabalaşmadan babasını doğruya çağıran 19 ama onun oldukça ağır
tavırları sonucunda uzaklaşmak zorunda kalan 20 “babamız İbrâhim” 21 en güzel örnektir.
Aslında insan her konuda olduğu gibi kendi anne babasına karşı gösterdiği tavırla da çocuklarına örnek olmaktadır. Bir bakıma ileride kendisine nasıl
davranacaklarını onlara öğretmekte, geleceğine yatırım yapmaktadır. Elbette, “İyiliğin karşılığı olsa olsa iyiliktir.” 22 Enes b. Mâlik (ra) tarafından rivayet
edildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Bir genç bir ihtiyara yaşlı olmasından dolayı ikramda bulunursa, Allah, yaşlandığı zaman kendisine ikramda
bulunacak bir kimseyi kendisine hazırlar.” 23 Evlât, vaktiyle kendisine kötü davrandıkları için anne babasına bu hatayı ödetme ve ihsan görevini yok sayma
hakkına sahip değildir. Bu noktada, “Tavrımızı diğer insanlara göre ayarlarız: Herkes iyilik ettiği sürece, biz de iyilik yaparız. Ama başkaları eziyet edince, biz de
buna eziyetle karşılık veririz.' diyen sıradan insanlar olmayın!” 24 tavsiyesi son derece dikkat çekicidir. Aksine bencillik bir tarafa bırakılarak, Rabbimizin
tavsiyesine kulak verilmelidir: “İyilikle kötülük bir olmaz. Sen (kötülüğü) en güzel yolla sav! İşte o zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, sanki candan
bir dost hâline gelir.” 25 O hâlde evlât iken bir gün anne baba olacağını unutmamalıdır insan. Tıpkı anne baba iken bir zamanlar genç olduğunu unutmaması
gerektiği gibi!
Rabbimiz, insanoğlunu sınamak için bir süreliğine dünya hayatını var etmiş 26 ve anne babayı bu hayata gelişimize vesile olarak seçmiştir. Bir canın bedene
bürünmesi için Âdem babamız ve Havva annemizden beri 27 nice anne babanın yollarını kesiştirmiş, hayatlarını birleştirmiştir. 28
Hiç kimseye anne babasından vazgeçme veya evlâdını başkasıyla değiştirme gibi bir imkân verilmemiştir. Dahası bu bağı inkâr edene,
“Her kim babasından başkasına —onun kendi babası olmadığını bile bile— nesep iddia ederse, bu kişiye cennet haramdır.” hadisinde belirtildiği gibi cennet haram
kılınmıştır. 29 Anne karnında iken bir bağ ile başlayan bu birliktelik, kordon kesildiği hâlde ömür boyu devam ettiği gibi, ölümden sonraya, 30 hatta âhiret
yurduna dek uzar. 31 Soluk alıp verdiği sürece ebeveyni ile acısıyla tatlısıyla bir hayatı paylaşan insan, ölümlerinin ardından onları hatıralarda yaşatmaya
çalışır. Anne baba ve çocuk arasındaki bağın bu daimî niteliği, hayatı derinden etkiler. Kimi insan kendini evlâtları ile anlamlandırır. Her şeyini çocuklarına
adarken neredeyse kendi varlığını unutur. Malıyla birlikte oğullarını anlatırken göğsü gururla kabarır. 32 Gücünün bir parçası, heybetinin göstergesi sayar
onları. Öte yandan kimi insan da anne babası ile kendi varlığına değer biçer. Kararlarını, hayallerini, planlarını hep anne babasıyla şekillendirir. Kendini
tanıtırken onların adını anmadan edemez. Onların yoluna sıkı sıkıya bağlanmanın ve sırtını sağlama dayamanın rahatlığıyla hayata meydan okur. 33 Soyu
ile gururlanmayı öylesine ileri götürür ki, mezarlardaki atalarının sayısını hesaplamaya başlar. 34 Peygamberimizin, “Ameli kendisini geri bırakan kimseyi,
nesebi (soyu sopu) ileriye götüremez.” 35 cümlesindeki gerçek ile yüzleşmek istemez. Oysa insanoğlu, evlâdına bel bağlarken de ebeveynine yaslanırken de
“hiçbir babanın çocuğuna, hiçbir çocuğun da babasına fayda sağlayamayacağı bir günün” 36 geleceğini unutmuş gibidir.
Bu çerçevede,“Rabbin hoşnutluğu anne babanın hoşnutluğuna bağlıdır. Rabbin öfkesi ise, anne babanın öfkesine bağlıdır.” 37 hadisi, üzerinde iyice düşünülmesi
gereken bir hadistir. Çocuklar ve anne babaları arasındaki ilişki Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için bir vesile kabul edilirken, insanın dünyevî arzuları
çerçevesinde bunu bir maddî ilişkiler ağına dönüştürmesi şaşırtıcıdır. İnsan, sevdikleriyle kurduğu ilişkinin Rabbine olan ilgisini köreltmemesi yolunda, “Ey
iman edenler! Mallarınız ve evlâtlarınız sizi, Allah'ı zikretmekten alıkoymasın. Her kim bunu yaparsa, işte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.” 38 şeklinde
ilâhî bir ikaz alır.
Aslında anne baba ile çocuğun birlikteliği değerli olduğu kadar zorlu bir sınavdır. 39
Çocuğun aileye katılmasını takip eden ilk yıllarda kuşkusuz ilişkinin rengini belirleyen ve yükünü omuzlayan, anne babadır. Yavrularının hayatla yeni
tanıştığı ve yardımsız yaşayamadığı bebeklik, çocukluk hatta ergenlik dönemlerinde ihtiyaçlarını karşılama görevini onlar üstlenir.
Aile içi dengeleri korumada çocuğa düşen pay her geçen gün artsa da, uzunca bir süre hakları sorumluluklarından fazla olacaktır.
Bir gün aile olma bilincine erişmiş olgun bir birey olarak ebeveyninin karşısına çıktığında, artık ilişkinin gidişatında o da söz sahibidir. Böylelikle iki taraflı
emeğe ve sağduyuya ihtiyaç duyan yeni bir dönem başlar. Çocuğun da yetişkin olduğu hatta belki de anne ya da baba olup bir taraftan da kendi
çocuklarıyla ilgilendiği bu dönemde bağlılık daha çok anlam kazanır.
Ve hayatın son deminde ebeveynin yetkili ve dirayetli günleri sona ermiş, çocuk için ilişkinin ağırlığını yüklenme zamanı gelmiştir. Bir bakıma ektiklerini
biçmeye başlayan anne baba her zamankinden çok şefkat ve anlayış beklerken, evlâda düşen, günbegün hassaslaşan bu iki kalbe en nazik şekilde
davranmak ve böylece Peygamber bedduası almamaktır: “Anne babasından birisinin ya da her ikisinin ihtiyarlığında yanlarında bulunup da, cennete girmeyi
başaramayanın burnu yere sürtülsün!” 40
Ebeveynin evlâdın yaşına ve durumuna göre değişen sorumlulukları hayat boyu devam eder, ancak yaşlandıklarında anne babaya bakım ve ilgi gösterme
rolü evlâda intikal etmiştir. Bu sebepledir ki, Allah Teâlâ, “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ve anne babaya iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Eğer
onlardan biri ya da her ikisi senin yanında yaşlanırsa, sakın onlara 'Öf!' bile deme, onları azarlama, onlara saygılı, güzel söz söyle. Onları esirgeyerek
alçakgönüllülükle üzerlerine kol kanat ger ve 'Rabbim! Onların beni küçükken sevgi ve şefkatle büyüttükleri gibi, sen de onlara merhamet eyle.' diyerek dua et.” 41
buyurmaktadır. O hâlde, kendi hayat telaşından anne babasını ihmal etme ya da onlara karşı yeterince hoşgörülü olamama ihtimali bulunan evlâttan asıl
beklenen, iyilik yapmasıdır.
Allah Resûlü mağaradaki üç gencin hikâyesini ashâbına anlatmış, anne babaya yapılan iyiliğin, mağaranın ağzını tıkayan kayayı bile nasıl parçalamaya
muktedir olduğunu öğretmiştir ashâbına: Üç kişi yürürlerken, yolda yağmura tutuldular. Dağda bir mağaraya sığındılar. Fakat dağdan kopan bir kaya,
mağaranın ağzına yuvarlanıp onları içeride sıkıştırdı. Bunun üzerine onlardan biri diğerlerine, “Bakın bakalım sırf Allah'ın rızasını kazanmak için yaptığınız
amelleriniz var mı? Onları anmak suretiyle Allah'a dua edelim. Belki bu sayede Allah mağaranın kapısını açar.” dedi.
Bu teklif üzerine onlardan biri anlatmaya başladı: “Allah'ım! Benim ihtiyar ana babam vardı ve çocuklarım küçüktü. Ben sürü otlatarak onları geçindirirdim.
Akşamleyin otlaktan dönüp eve geldiğim zaman süt
sağar, çocuklarımdan önce ana babama süt içirirdim. Bir gün uzakta bir otlağa gitmiştim. Akşam oluncaya kadar sürüyü getirememiştim. Geç vakit
geldiğimde onları uyumuş hâlde bulmuştum. Her zamanki gibi sütleri sağdım ve kabıyla getirip başuçlarında dikildim. Onları uykularından uyandırmaya
kıyamıyordum. Onlardan önce çocuklarıma süt içirmeyi de uygun görmedim. Çocuklar ise ayaklarımın dibinde açlıktan sızlanıyorlardı. Onlar uyurken,
gün ağarana kadar bütün geceyi böyle dikilmekle geçirdim. Şüphesiz Allah'ım! Sen bilmektesin ki, ben bunu sırf senin rızanı kazanmak için yapmıştım.
Bundan ötürü bizim için mağaranın ağzında bir gedik aç da, oradan gün ışığını görelim!”
Allah onlara gün ışığını görecekleri kadar bir gedik açtı. İkinci kişi samimi şekilde yaptığı iyiliği anlatır anlatmaz gedik büyüdü, mağaranın içi ışıkla doldu.
Sonuncu kişi yaptığı iyiliği anlatmayı bitirir bitirmez mağaranın ağzı tamamen açılmış oldu. 42
Rabbimiz önceki ümmetlerden olduğu gibi 43 bizden de anne babaya iyilik ve ihsanda bulunmayı ısrarla ister. Bunu, “sadece kendisine kulluk etme”
buyruğu ile birlikte zikretmesi ise 44 etkileyicidir. Çünkü Yüce Yaratıcı'nın yoktan var etme, nimet verme, esirgeyip koruma ve merhamet gösterme gibi
vasıflarının ilk günden itibaren insan üzerinde tecellisi anne baba eliyle gerçekleşir. Ve böyle bir aracılığı üstlenmiş olmaları bile, tevhide inanmış gönüllerin,
velinimetleri olan ebeveynlerine güzel davranmaları için yeterlidir.
Peygamberimiz, evlât uğruna harcanan emeği anlatırken,“Hiçbir evlât ana babasının hakkını ödeyemez. Ancak onu köle olarak bulup satın alır ve azat ederse
belki!” 45 buyurmaktadır. Bu noktada ebeveynine karşı iyi davranması emredilen insana, aklının ermediği zamanların hatırlatılması gayet dikkat çekicidir.
Annesi onu ne zahmetle taşımış, dünyaya getirmiş ve beslemiştir! 46 Bir yaşlının da çocuk gibi bakıma ve şefkate muhtaç olduğu göz önüne alınırsa, şimdi,
“Bana ve anne babana şükür/teşekkür et!” 47 buyruğunun muhatabı olarak vefa borcunu ödemenin tam zamanıdır.
Evet, insanı ilk sarmalayan kucak, anne kucağı âdeta cennet bucağıdır. Annesinin onu dünya hayatına taşırken ne kadar yorulduğundan habersiz, bu
kucakta huzuru ve güveni öğrenir bebek. Allah, Firavun'un sarayı gibi lüks içinde büyüyebileceği bir ortamda bile, sırf bu nimetten mahrum kalmaması
için Hz. Musa'yı annesine kavuşturmuştur. 48 Annenin sütüyle beslenip terbiyesiyle büyüyen insan, ömrü boyunca onun desteğini
yanı başında hissetmek ister. Adı fedakârlık ve sevgi ile özdeşleşen bir anne ise, Sevgili Peygamberimizin ifadesiyle “kendisine iyilik yapılmasını en çok hak
eden kişi”dir. 49 Allah Resûlü, farklı bir dine mensup olsa bile çocuğu ile güzel bir ilişki sürdürmek isteyen anneye engel olunmaması, hatta evlâdın ona
izzet ve ikramda kusur etmemesi gerektiğini belirtir. 50 İyiyi ve doğruyu öğütleyen bir annenin karşısına dikilip isyankâr bir tavır ile saygısızlık etmeyi
kesinlikle yasaklarken, 51 cennetin anneye bir adımlık mesafede olduğunu hatırlatır. 52
Diğer taraftan bir çocuk için baba, hayatın sıkıntılarıyla baş edebilme yolunda en yakın örnek ve dayanaktır. O, sadaka ecriyle evine rızık taşımasıyla da, 53
her türlü olumsuz etkiye karşı ailesine siper olmasıyla da 54 Peygamberimizin övgüsüne mazhar olmuştur. Babalık, sadece evlâdının sırtını giydirip karnını
doyurmak değildir elbet. Aynı zamanda ömür boyu kendisine nispet edilerek çağrılacak olan 55 bu emanet için titreyen hassas bir yürektir.
Zaman zaman müsamaha, güler yüz ve şefkat anneye atfedilirken; baba, disiplin ve ciddiyet ile tarif edilir. Hâlbuki Kur'an'da engin bir sevgi ve özlem
beslediği yavrusuna kıyamayan Hz. İbrâhim 56 ve Hz. Yakub 57 gibi içli babaların anlatılması gayet manidardır. Evlât ise, Allah yanında duası
reddedilmeyen 58 böyle bir babaya sırtını dönüp terk etme hakkına asla sahip değildir. 59 Çünkü o, en kısa tanımlamayla, babasına aittir. 60
Allah, bir peygamberini överken bile ebeveyni ile güzel geçinmesine dikkat çekerek,“O (Yahyâ), Allah'tan sakınan, anne babasına iyi davranan bir kimse idi.
İsyancı bir zorba değildi.” buyurur. 61 Evlâttan iyilik beklerken de çeşit sınırlaması getirmez. Her türlü iyiliğin kendisi yanında makbul olduğunu
belirtircesine, hem “Öf!” dememe ve azarlamadan güzel konuşma gibi sözlü iyilikleri, 62 hem de kollayıp gözetme ve maddî destekte bulunma 63 gibi fiilî
iyilikleri zikreder. Dolayısıyla Rabbimizin bu konudaki emrini yerine getirmek için ihtiyaçlara ve içinde bulunulan şartlara göre değişebilecek sayısız
seçenek vardır; yeter ki evlât istesin! Dahası, anne baba için yapılabilecekler hayatta oldukları süreyle sınırlı değildir. Ebeveynine ihsanda bulunmaya
azmetmiş bir evlât, onların ardından adlarına sadaka verebilir, 64 adaklarını yerine getirebilir, 65 dua edip bağışlanmalarını dileyebilir, 66 hatta hac veya
umre yapabilir. 67 Böylelikle anne babası, hayırlı bir evlâda sahip olmaları sayesinde öldükten sonra da amel defterleri kapanmayan kimselerin arasına
girebilecektir. Allah Resûlü, “İnsan öldüğü
zaman ameli sona erer. Üç şey (bundan) müstesnadır: Sadaka-i cariye (faydası kesintisiz devam eden sadaka), kendisinden faydalanılan bilgi, ona dua eden salih
evlât.” 68 diye müjde vermektedir.
Babasının hatırasını yaşatan vefakâr bir evlât olmayı isteyenlere Hz. Ömer'in oğlu Abdullah güzel bir örnektir. O, Mekke yolunda karşılaştığı bir bedevîyi
selâmladıktan sonra kendi bineğine bindirmiş ve başındaki sarığı çıkararak hediye etmiştir. Yanındakiler bu hürmetkâr tavra şaşırıp, aslında bir bedevînin
daha az iltifatla da mutlu olabileceğini söyleyince, “Bu adamın babası, babamın yakın dostuydu.” demiştir. Elbette Abdullah b. Ömer'in böyle davranmasına
sebep olan Sevgili Peygamberimizin şu sözüdür: “İyiliklerin en iyisi, evlâdın baba dostlarını ziyaret etmesidir.” 69
Unutulmamalıdır ki Peygamber Efendimiz, “Anne baba, kişinin cennete girmesine vesile olacak en yüce kapılardan birisidir. Bu kapıdan girme fırsatını kaybetmek
ya da değerlendirmek artık senin arzuna kalmış!” 70 buyurmuştur. Duamız her zaman,“Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, ana babamı ve inananları
bağışla.”olmalıdır.” 71
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder