yukarı kaydırma oku

YAZI KOPYALAMA ENGELİ

sağtuş engeli

ANA MENÜ

KADIN SAYGIN BİREYDİR

KADIN SAYGIN BİREYDİR

Enes (b. Mâlik) tarafından nakledildiğine göre,
Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Bana (dünya nimetlerinden) kadın ve güzel koku sevdirildi. Namaz ise gözümün nuru kılındı.”
(N3392 Nesâî, Işratü'n-nisâ', 1)


***

Saîd b. Hakîm b. Muâviye'nin, babası aracılığıyla dedesi Muâviye el-Kuşeyrî'den naklettiğine göre, o şunları anlatmıştır: “Resûlullah'ın (sav) yanına gelerek;
'Hanımlarımız hakkında ne dersiniz?' diye sordum. O da şöyle buyurdu: 'Yediklerinizden onlara da yedirin, giydiklerinizden onlara da giydirin, onları dövmeyin
ve onları kötülemeyin.' ”
(D2144 Ebû Dâvûd, Nikâh, 40-41)


***

Süleyman b. Amr b. Ahvas'ın, Resûlullah (sav) ile beraber Veda Haccı'nda hazır bulunan babasından naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“...Bilin ki, sizin hanımlarınız üzerinde hakkınız olduğu gibi, hanımlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır...”
(T1163 Tirmizî, Radâ, 11)


***

Ebû Hüreyre'nin naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:“...Sizin en hayırlınız hanımlarına karşı en iyi davrananınızdır.”
(T1162 Tirmizî, Radâ, 11; İM1978 İbn Mâce, Nikâh, 50)


***

Abdullah b. Amr'dan nakledildiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:“Dünya (geçici) bir nimettir. Dünyanın en değerli nimeti ise iyi/saliha kadındır.”
(M3649 Müslim, Radâ, 64)


***

İbn Abbâs'ın naklettiğine göre… Resûlullah (sav) (Hz. Ömer'e hitaben) şöyle buyurmuştur:“Kişinin sahip olabileceği en hayırlı hazineyi sana söyleyeyim mi?
(Kocası) yüzüne baktığında ona huzur veren, ondan bir şey istediğinde yerine getiren ve kocasının yokluğunda onun saygınlığını koruyan iyi/saliha bir kadın!”
(D1664 Ebû Dâvûd, Zekât, 32)


***************************

Veda Haccı için yola koyulmuşlardı. Kalabalığın arasında Peygamberimizin sevgili eşleri de vardı. Hanımları taşıyan develer, âdeta kendilerini yönlendiren
Enceşe'nin güzel sesine adımlarını uyduruyorlardı. Habeş asıllı bir zenci olan Enceşe, kutlu yolculuğun coşkusu ile şiirler okuyor, nağmeleri develeri
coşturuyorken dinleyenleri de mest ediyordu. Ama bu kadar ritim ve heyecan develeri hızlandırmış ve sarsıntıları hanımları rahatsız eder hâle gelmişti.
Peygamberimiz endişelendi ve her zamanki nezaketi ile Enceşe'ye seslenerek: “Enceşe, aman sakin ol! Kristallere dikkat et!” diye uyardı. 1
Peygamberimizin sevgili eşleri başta olmak üzere develer üzerinde yolculuk yapan hanımlar için “el-kavârîr, yani cam veya kristal” kinayesini kullanması,
hanımların narin, hassas ve kırılgan yapılarına bir işaret olduğu kadar, onların kıymet ve değerlerine de bir ima idi. Ebû Kılâbe, “Allah'ın Resûlü öyle bir
kelime söyledi ki şayet bunu biriniz söylemiş olsa diğerleri onu ayıplardı.” demekten kendini alamamıştı. 2 Kadına sıradan bir eşya kadar bile değer
vermeyen bir anlayıştan gelenler, böyle zarif, saygın ve kıymetli bir bakışla yapılan değerlendirmeye şaşırıyorlardı. Hz. Ömer: “Biz câhiliye döneminde
kadına zerre kadar değer vermezdik. İslâm gelip de Allah onlardan bahsedince, üzerimizde hakları olduğunu ama onları işlerimize dâhil etmek zorunda
olmadığımızı düşündük. Bir gün eşimle aramda bir tartışma oldu ve eşim bana karşı ağır konuştu. Ona, 'Haddini bil!' dedim. Bunun üzerine eşim şöyle
cevap verdi: 'Sen beni böyle azarlıyorsun ama (Peygamber'in eşi olan) kızın Hafsa, Resûlullah'ın (karşısında konuşmaktan çekinmeyerek bazen) üzülmesine
sebep oluyor!” 3
Aslında Hz. Ömer'in bu cümleleri, insanların İslâm ile tanıştıktan sonra kadın hakkındaki yargılarını nasıl değiştirmek zorunda kaldıklarını anlatmaktadır.
Hayatlarını kolaylaştıran ve menfaatlerini besleyen bir eşya olmaktan kurtulan kadının, görevleri kadar hakları da olan bir insan konumuna yükselmesidir
bu. Fakat nesiller boyunca kadına karşı takınılan yanlış tutum ve edinilen hatalı bakış, sadece Arap toplumuna has değildi. Tarihin kadim zamanlarına
kadar bu anlayışın uzanması, şaşırtıcı ve bir o kadar da düşündürücüdür. Rabbimiz, Hz. Âdem'i ve eşini


yarattıktan sonra onları cennette misafir etmiş, diledikleri gibi yiyip içmelerine izin vermiş fakat ağaçlardan birinin meyvesine ilişmemelerini istemişti. 4
İnsanoğlu için ilk yasaktır bu, hiç kuşkusuz Hz. Âdem ve eşi için de bir sınanmadır. Zira insanlığın babasının da, kendisinden sonra gelecek her insan gibi
bir süreliğine denenmek üzere dünya hayatına gönderilmesine, 5 sonra da tekrar Rabbine döndürülmesine 6 karar verilmiştir. Şeytan akıllarını çelmiş,
onlarda melek olma ya da sonsuzluğa erişme arzusu uyandırarak yasak ağacın meyvesinden yemelerine neden olmuştur. 7 “Şeytan onların ayaklarını
kaydırdı.” 8 “Onları kandırarak yasağa sürükledi.” 9 derken Kur'an'ın bizlere verdiği mesaj son derece açıktır: Hz. Âdem'i ve Havva'yı birlikte ayartan şeytan
idi, ikisinden biri değil! Kur'an, bir âyetinde sadece Hz. Âdem'i eleştirirken 10 hiçbir âyette Hz. Havva'yı tek başına suçlamamıştır. Nitekim Allah onları
birbirlerine karşı değil, şeytana karşı uyarmış, “Ey Âdem! Şüphesiz ki bu (şeytan) senin ve eşinin düşmanıdır.” demişti. 11 Sonuçta Hz. Âdem ve Hz. Havva,
birlikte kanmış, birlikte hata işlemiş, birlikte pişman olup tevbe etmiş ve yeryüzü hayatına birlikte gönderilmişlerdi. 12
Bu gerçeğe rağmen insanlığın kadın hakkındaki olumsuz yargısı, Hz. Âdem'i aldatanın, eşi Hz. Havva olduğu gibi bir inanışa dayandırılmıştır. 13 Çok eski
bir tabloda, erkeği suça teşvik eden ve Allah ile arasına girerek cennetten çıkarılmasına neden olan, “kadın” şeklinde resmedilmiştir. O hâlde Hz. Havva
hamilelik, doğum ve âdet görme gibi sıkıntılara katlanırken cezasını çekiyor olmalıdır. 14 Hâlbuki Yüce Yaratıcı'nın, kadın ve erkek arasında adaletsizlik
yapmış olması nasıl izah edilecek? O'nun, “Sizden erkek olsun kadın olsun, hiçbir çalışanın amelini karşılıksız bırakmayacağım.” 15 derken, kadını ve erkeği eşit
mükâfatlandırmayı vaad ettiğini görmek gerekmez mi? “Hırsız erkek ile hırsız kadın…” , 16 “Zina eden kadın ve zina eden erkek…” 17 diyerek hatadan
bahsederken her iki cinsi de ayrı ayrı zikrettiğini, o hâlde ceza verirken de eşit davranacağını anlamak gerekmez mi? “Mümin erkeklere söyle gözlerini
haramdan sakınsınlar, namuslarını korusunlar.” 18 emrinin hemen ardından, “Mümin kadınlara da söyle gözlerini haramdan sakınsınlar, namuslarını korusunlar.”
19 buyurduğuna göre, her iki cinsten de beklentisinin aynı olduğunu düşünmek gerekmez mi? Nitekim Allah, meleklerine, “Ben yeryüzünde bir halife
yaratacağım.” 20 derken ve insanları, “yeryüzünün halifeleri” kıldığını 21 yani O'nun rızasına uygun biçimde bir hayat sürmek üzere dünyayı imar ile
görevlendirdiğini söylerken, cinsiyetten hiç bahsetmemektedir.


İşte Peygamber Efendimizin gerek sözleri gerekse davranışlarıyla kadın konusunda insanlığa verdiği mesaj, bu âyetlerin özü niteliğindedir. “Kadınlar,
erkeklerle birlikte bir bütünü tamamlayan diğer yarıdır.” 22 der Allah'ın Resûlü. Kadını ve erkeği bölmüyor, birini yüceltip öbürünü görmezden gelmediği gibi,
onları bütünleştiriyor, kaynaştırıyor ve insan bütününün birer yarısı ilân ediyordu. Tıpkı Rabbimizin, eşleri tanımlarken, “Onlar size örtüdürler, siz de onlara
örtüsünüz.” 23 buyurduğu gibi! Birbirinin eksiğini giderip açığını kapatan bir örtü, muhabbet ve merhametin huzurunu veren, sükûna eriştiren 24 bir eş!
“Bana (dünya nimetlerinden) kadın ve güzel koku sevdirildi. Namaz ise gözümün nuru kılındı.” 25 der Allah'ın Elçisi. Kadını ve erkeği, dünya hayatının
zorluklarını da güzelliklerini de paylaşmak için yan yana var etmiş, imtihanı başarıyla verebilmek için birbirlerine yardımcı olmalarını istemiştir. “İman eden
erkekler ve iman eden kadınlar birbirlerinin dostudurlar.” 26 buyurarak iyi işlerde ortak olduklarında onları sonsuz cennet nimetleri ile ödüllendireceğini
anlatmıştır. “Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir.” diye başlayan âyetlerinde, kötülükte işbirliği yaptıklarında cehennemde de bir arada ceza
göreceklerini ve aynı lâneti hak edeceklerini haber vermiştir. 27
Hz. Peygamber'in getirdiği ve öğrettiği din, cinsiyete değil insana odaklıdır. İnsanlık onuruna saygıyı ve hayatın her alanında adaleti emreder. Âdem ile
Havva'nın çocukları, Rableri karşısında ırk, dil ve renkleri sayesinde değer kazanmadıkları gibi cinsiyetleriyle de bir payeye erişemezler. Zira Son
Peygamber'in dile getirdiği hüküm kesindir:“Allah katında insanların en değerlisi, takva bilincine erişmiş olanlardır.” 28 Her ne kadar değişik bedenlere
bürünerek dünyaya gönderilmişlerse de, içlerindeki “insanlık özü” yani “ruh” aynıdır. Mevlânâ'nın dediği gibi, testilerin farklı modellerde olmasına bakarak
aldanmamak gerekir. Zira topraktan üretilen testiyi kırınca içinden akan can suyu aynı sudur!
“Hanımlarımız hakkında ne dersiniz?” diye sorulduğunda Peygamber Efendimiz, “Yediklerinizden onlara da yedirin, giydiklerinizden onlara da giydirin, onları
dövmeyin ve kötülemeyin.” buyurmuştur. 29 O (sav),“...Dikkat edin! Sizin hanımlarınız üzerinde hakkınız olduğu gibi, hanımlarınızın da sizin üzerinizde hakları
vardır...” 30 diye hatırlatmada bulunmuştur.
Terazinin dengesini bir tarafın lehine bozmaya, bu sırada diğer tarafı mağdur etmeye izin vermemiştir. Kadının toplumdaki yerini hatırlatmış,


saygınlığına dikkat çekmiş ve hakları konusunda uyarmıştır. Bunu, soylu ve seçkin kadınlara özgü bir yaklaşım tarzı olarak ilân etmemiş, aksine kimsesiz
kadınlara da aynı hassasiyetle davranılmasını istemiştir. O Merhamet Elçisi, bir ara mescidini süpüren zenci bir kadını göremeyince merak edip sormuş,
vefat ettiğini duyunca üzülmüş ve böyle bir kadının cenaze namazı için kendisini rahatsız etmek istemeyen ashâbına sitem etmiştir. O günün insanı için
alışılmadık bir vefa örneği göstererek mescidine emek veren bu kadıncağızın kabri başında tekrar cenaze namazı kıldırmış ve dua etmiştir. 31 Savaşta
kadınların öldürülmesini yasaklamış, 32 esir edilen kadınlara karşı ise ayrıcalıklı ve itinalı bir muameleyi öngörmüştür. Esir bir annenin, yavrusundan
ayrılmak suretiyle köle olarak satıldığını duyunca tepki göstererek; “Anne ile evlâdının arasını ayıranın, Allah da kıyamet günü sevdikleriyle arasını ayırır.” 33
buyurmuştur. Üzerinde durduğu nokta hep aynıdır; kadının da, yaratılış gereğine uygun ve insanca yaşama hakkı vardır.
Hz. Peygamber, temel insanî hakları kullanarak hayata dâhil olan kadına engel olmuyor, ondan sadece toplum içinde itibarını zedelemeyecek şekilde
davranmasını istiyordu. Allah karşısında sorumlulukları olan bir kul olarak dinini öğrenmesi için kadının eğitimine özel zaman ayırıyor, 34 fikirlerine değer
vererek dinliyor, mahrem sorularını bile cevapsız bırakmıyordu. 35 Darda kalıp ona koşan kadının sıkıntısına kulak veriyor, 36 kendisine yemek yapıp
getiren ve ikramda bulunan kadınları geri çevirmiyordu. 37 Hastalanan bazı sahâbe hanımları ziyaret ederek teselli ediyor, 38 aile yakını olan kadınların
evlerinde istirahat ederek onlara hayır duada bulunuyor 39 ve davetlerine icabet ederek evlerinde namaz kıldırıyordu. 40 Yalnızca barış ve huzur dolu
günleri değil savaş ve sıkıntı zamanlarını da kadınla paylaşıyordu. Cephenin gerisinde yaralıları tedavi edip su taşıyan hanımlara 41 emeklerinin karşılığı
olarak ganimetten pay veriyordu. 42 Ve Uhud günü, elinde kılıç ile çarpışırken bedenini ona siper eden kahraman bir kadını şöyle taltif ediyordu: “Sağıma
ya da soluma, nereye yönelsem önümde onun (Ümmü Umâre'nin) çarpıştığını görüyordum.” 43 Kısacası hayatın doğal akışı içinde kadını ayrıştırmıyor, dışlamıyor
ve onu hayatın içinde belli bir alana sıkıştırmıyordu.
Sevgili Peygamberimiz, muhatap kitlesinin sadece erkekler olmadığını her fırsatta hissettirirdi. Cemaatinden kadını uzaklaştırmaz, arkasında namaz kılma
şerefinden, sohbetini dinleme zevkinden mahrum etmezdi.


Sabah namazının alacakaranlık vaktinde bile inanmış hanımlar onun arkasında namaz kılmaya gelirlerdi. 44 Yatsı namazı için gece mescide gelmek
istediklerinde kocalarının onlara engel olmamasını emretmişti. 45 Cuma namazında hutbenin eğitiminden faydalandıkları gibi 46 bayram namazında da
hazır bulunmalarını isterdi. 47
Asırlar boyunca âdet dönemlerinde pis kabul edildiklerinden erkeklerle aynı sofraya oturamayan, aynı yatakta yatamayan, hatta kıyafetlerine
dokunulmayan kadınları, 48 bayram sabahı namaz kılamasalar bile cemaatin dualarına eşlik etmeleri için namazgâha çağıran duyarlı bir Peygamberimiz
vardı! 49 Âdetli eşinin kucağına yaslanıp Kur'an okuyan, 50 mescitte itikâfta iken bile hücresine doğru başını uzatıp ona saçlarını taratan, 51 bir
Peygamberimiz vardı! Âdet günlerinde eşiyle aynı kadife yorganın altında uyuyan, 52 hatta namaz kılarken önünde uzanmış yatan Hz. Âişe'yi
uyandırmayan, sadece secdeye varacağında hafifçe dokunarak ayaklarını toplamasını sağlayan 53 müşfik bir Peygamberimiz vardı!
Mescidinde kılınan bir namazın ardından, kalabalığın kapıda yığılarak kadınları rahatsız etmesini engellemek için erkek cemaati bir süre oturtan ve çıkmak
isteyen hanımlara öncelik tanıyan nazik bir Peygamberimiz vardı! 54 Ashâbına uzun bir namaz kıldırmaya niyetlendiği hâlde, cemaatin içinde bir çocuk
ağlaması duyunca okumasını kısa keserek namazı hızlandırdığını söyleyen, çocuğu ile mescide gelen kadına kızmak yerine, “Annesininona gösterdiği şefkatten
dolayı yaşayacağı tedirginliği düşünüyorum.” diyen 55 anlayışlı bir Peygamberimiz vardı! “Allah'ın kadın kullarının Allah'ın mescitlerine gelmelerine engel
olmayınız.” 56 buyururken de aslında insanlığa vermek istediği mesaj aynıydı: Kadın da erkek gibi Allah'ın kuludur.
Allah Resûlü'nün kadına karşı tutumu yapmacık ve değişken değildi. Yabancı ve asil bir kadının karşısındaki tavrı ne kadar kibar ve ölçülü ise, en
yakınındaki eşlerine karşı tavrı da o kadar anlayışlı ve nazikti. Hatta bir erkeğin aynı yastığa baş koyduğu hayat arkadaşına karşı şefkatli davranmasını çok
daha fazla önemsiyor, “...Sizin en hayırlınız hanımlarına karşı en iyi davrananınızdır.” 57 diyordu. Âdemoğlu için iyi bir eşe sahip olmanın ne büyük bir nimet
olduğunu hatırlatıyor, onun bu nimetin kıymetini bilmesini istiyordu. “Allah, bir kimseye iyi bir hanım vermişse, dininin yarısında ona yardım etmiş demektir.
Artık diğer yarısı için de, Allah'a karşı kendisine çeki düzen versin.” 58 buyururken, güzel huylu bir kadının mânevî anlamdaki desteğini de hatırlatıyordu.


Diğer taraftan Hz. Peygamber, kendilerini ibadete adadıkları için hanımlarını ihmal edenleri sert bir dille uyarıyordu. 59 Veda Haccı'nda insanlığı karşısına
alıp nasihatte bulunurken erkeklere dönerek, kadının onlara ait bir eşya mesabesinde olmadığını söylemişti. Dolayısıyla kadın üzerinde istedikleri gibi
tasarrufta bulunma hakkına da sahip değillerdi. Peki, ne idi kadın? Hz. Peygamber'in tanımlaması muhteşem ve ürpertici idi: Allah'ın emaneti! “... Kadınlar
hakkında Allah'tan korkun. Çünkü siz, onları Allah'ın emaneti olarak aldınız ve Allah'ın adını anarak (nikâh kıyıp) kendinize helâl kıldınız.” 60 buyurmuştu. Gün
gelecek, asıl sahibi emanetini geri alacak ve ona hangi muameleyi lâyık gördüğünü erkeğe soracaktı.
Bir defasında, “Dünya (geçici) bir nimettir. Dünyanın en değerli nimeti ise iyi/saliha kadındır.” 61 demişti Peygamberimiz. Dünyanın yaratıldığı günden bu yana,
toplumların var olabilmesi için görevler paylaştırılmış, insanların güç ve imkânları eşit kılınmamıştı. Kimisi daha akıllı iken kimisi daha zengin, kimisi daha
kuvvetli iken kimisi daha duygusal, kimisi daha cesurken kimisi daha şefkatli yaratılmıştı. Her birinden istenen ise aynıydı; farklı rolleri üstlenmiş ve farklı
yeteneklerle donatılmış olabilirsiniz ama gücünüzü karşınızdakini ezerek sömürmek üzere zulüm yolunda kullanmamalısınız! İlâhî vahiy, dengelerin
bozulduğu dönemlerde, peygamberlerin diliyle insanlığı defalarca adalete çağırmıştı. Bütün elçilerin öğretisinde fakiri, yaşlıyı, köleyi, çocuğu, yetimi yani
kısacası horlanarak hakları çiğnenebilecek kimseleri koruma çağrısı vardı. Peygamber Efendimizin, “Allah'ım, ben iki zayıfın; yetimin ve kadının hakkına el
uzatılmasını yasaklıyorum.” 62 buyurması da bu çağrının bir parçasıydı.
O, öncelikle ve özellikle kadına karşı yakın çevresinden gelebilecek olumsuz tavırları engellemek için uğraşmıştır. Allah, kadın ve erkeği birbirlerinde huzur
bulmaları için eş olarak yarattığına göre 63 ailede huzursuzluk sebebi olan her davranış sorgulanmalıdır. Elbette insan olmanın kaçınılmaz sonucu olarak
erkek kadar kadın da hata işleyecek, yanlış kararlar alacak, kusurlu davranışlar sergileyecektir. Bunlar karşısında erkeğin takınacağı tavır bizzat Allah
tarafından belirlenmiştir: “Onlarla (hanımlarınızla) iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok
hayır yaratmış olur.” 64
Allah'ın Resûlü de erkeğin kadına karşı şiddete başvurmasını kesin bir dille yasaklamıştır. Eşini acımasızca dövüp akşam olunca da onunla aynı yatağı
paylaşmanın ne büyük tezat olduğuna dikkat çekmiştir. 65 Şüphesiz


kendisi dayağın kabul gördüğü ve sıradanlaştığı bir toplumda yaşıyordu. Buna karşın o, hayatı boyunca ne bir kadına ne de bir hizmetçiye tokat atmıştır. 66
Onu örnek alan bir aile reisi, affı, sabrı ve merhameti elden bırakmamak zorundadır. Hz. Peygamber'in gözünde kadına el kaldırmak, bedeli çok ağır bir
suçtur. Nitekim koyunlarına göz kulak olmadığı için cariyesini döven sonra da bundan pişman olarak onu azat edip etmemesi gerektiğini sormaya gelen bir
adama, onu özgürlüğe kavuşturması gerektiğini söylemiştir. 67
Bir gün Hz. Ömer'e, “Kişinin sahip olabileceği en hayırlı hazineyi sana söyleyeyim mi?” dedikten sonra, saliha yani iyi huylu bir kadını tarif etmişti Allah'ın
Resûlü: “(Kocası) yüzüne baktığında ona huzur veren, ondan bir şey istediğinde yerine getiren ve kocasının yokluğunda onun saygınlığını koruyan iyi/saliha bir kadın!”
68 Aslında bu sözleriyle, huzurlu bir ailenin vazgeçilmezi olan kadınlara da seslenmiştir. Aksi ve huzursuz bir ifadeyi yüzünden eksik etmeyen, eşinin
meşru isteklerini umursamayarak kulak ardı eden, evine, malına ve namusuna sahip çıkmayan bir kadın elbette “kişinin en kıymetli hazinesi” olamaz! Hz.
Peygamber, sadece bu sözleriyle değil bulduğu her fırsatta kadınlara “saliha hanım” olmanın yollarını göstermiştir. Geçerli bir nedeni olmaksızın kocasından
boşanmayı talep eden kadının cennetin kokusunu alamayacağını belirterek 69 kadına yuvasını dağıtmamasını öğütlemiştir. Bir gün mescidin önünde oturup
sohbet eden kadınları görünce, onları eliyle selâmlamış 70 ve “Sakın nimete karşı nankörlük edenlerden olmayın!” demiştir. 71 Dilini lânete alıştırmanın, vara
yoğa beddua etmenin, 72 eşinin fedakârlıklarını görmezden gelmenin ve iyiliğe karşı nankörlüğün pek çok kadın için cehennem gibi acı bir son ile
noktalanacağını söylemiştir. 73
Allah'ın Resûlü, kadının değerini bilen ve onun kendine has özelliklerini önemseyen bir insandı. Kadınlar yaratılıştan gelen bir inceliğe ve cazibeye
sahiptirler. Hz. Peygamber, onlardan Allah vergisi olan bu yönlerini kötüye kullanmamalarını ve insanoğlunun zaaflarına karşı özenli davranmalarını
istemiş, yabancıların yanında başkalarını uyarıcı koku kullanarak şuh biçimde dikkat çekmelerini uygun görmemiştir. 74 Etkileyici bir güzelliği haram yolda
harcamalarının, şeytanın emelleri için bulunmaz bir fırsat olduğunu hatırlatarak, hem kadını hem de erkeği uyarmıştır. 75 Aynı zamanda bunun ciddi
anlamda bir imtihan vesilesi olduğunu bildirmiştir. 76


Peygamber Efendimiz, kadını susturmazdı. Verdiği kararı yeniden düşünmesini isteyerek ısrar eden 77 ya da söylediklerine şaşırarak ikna olmayı
bekleyen 78 kadınları bile sükûnetle dinledikten sonra cevaplardı. Kadının fikrini almaktan ve tercihine saygı duymaktan rahatsız olmazdı. İbn Ömer'in
teyzesinin kızı, Osman b. Maz'ûn'la ısrar üzerine evlenmiş ama bir türlü bu evliliği benimseyememişti. Annesi, Peygamberimize gelerek, “Allah var, kızım
bu işten hiç memnun değil.” dediğinde, Efendimiz kadının mutsuzluğunu duymazdan gelmemiş, aksine Osman'ı çağırarak eşini boşamasını istemişti. 79
Yine askerî birliğe katılarak cihada çıkmak istediği hâlde eşinin hacca hazırlandığını söyleyen bir erkeğe, eşini yalnız bırakmayıp onunla haccetmesini
söylemişti. 80
Âlemlere rahmet olan Peygamberimiz, kadının ağırlığını ortaya koymasına ve gerektiğinde karar mercii olmasına da karşı çıkmazdı. Amcasının kızı Ümmü
Hânî'ye evlilik teklif etmesine rağmen onun olumsuz cevap vermesi üzerine bu durumu gurur meselesi yapmamıştı. Yaşlandığını ve çocuklarının onu
rahatsız etmesinden endişe ettiğini söyleyerek bir Peygamber'in evlilik talebini reddeden bu hanımın kararını tartışmamış, kabullenmişti. Hatta onun
şahsında, evlâtlarına karşı şefkatli olduğu kadar eşinin hukukuna da riayet eden iyi huylu ve hayırlı hanımların hepsini övmüştü. 81 Aynı Ümmü Hânî, bir
erkeği emânı altına aldığınıilân edip canının güvencede olduğunu ve kimsenin ona dokunmasına izin vermeyeceğini söylediğinde de bunu onaylamış ve
“Senin emân verdiğin kimseye biz de emân veririz.” demişti. 82 Güçlü bir kadının otorite ilânı anlamına gelen bu uygulama hakkında, “Kadın toplum içinde
emân verme yetkisine sahiptir.” 83 buyurmuştu.
Kadının konumunda yaşanan değişim ya da Allah Resûlü'nün gerçekleştirdiği dönüşüm, baş döndürecek kadar hızlı idi. Kadınların Resûl-i Ekrem'in
yanında hissettikleri rahatlık ve duydukları güven, buna alışkın olmayan o günün erkekleri için şaşırtıcı, hatta bir o kadar da ürkütücü olmuştur. Kadının
bütün hakları ile varlığını kabullenen, kimliğini tanıyan ve ayrı bir kişilik olmasına izin veren bu tavır, alışkanlıklarını alt üst etmeyi gerektiriyordu. Son
dinin Peygamber'i ile sohbet etmekten çekinmeyen, ama Hz. Ömer'in geldiğini duyunca sinen kadınlar, her ne kadar Peygamber'e yeterince saygı
göstermediklerini düşünen Hz. Ömer'i öfkelendiriyorsa da Allah'ın Resûlü'nü gülümsetiyordu. 84 Kimi zaman eşlerinin söz dinlemez olduğundan yakınarak
onlara el kaldırmaya yeltenseler


de sonuçta, incittikleri kadınlar gece bile olsa soluğu Peygamber'in kapısında alıyor ve Şefkat Peygamberi sabah mescide geldiğinde; “...Bu gece
Muhammed'in eşlerine pek çok kadın geldi. Hepsi de kocalarından şikâyetçiydi. Bu adamların sizin hayırlılarınız olduğunu sanmayın!” diyordu. 85
İslâm Peygamberi, zihinlerde kökleşmiş olan yanlış kanaatleri söküp atmak için uğraştığı risâlet hayatı boyunca kadını himaye etmiş, koruyup kollamış,
onun nefes almasını ve bir insan olarak varlığında taşıdığı değerin fark edilmesini arzu etmiştir. Ancak bunu sağlamak kolay değildi. Meselâ, Abdullah b.
Ömer bir gün Resûlullah'ın, “Hanımlarınız mescide gelmek için izin isterlerse onlara engel olmayın.” dediğini anlatırken oğlu Bilâl kalkıp, “Vallahi onları
engelleriz!” diye yemin ederek karşı çıkabilmiştir. Resûl-i Ekrem'e bu kadar yakın bir ailenin evlâdı bile, kadının fitne çıkarmak için kullanacağı kaygısını
taşıyarak 86 bu konuda farklı düşünebiliyordu. Oysa sakin bir insan olmasına rağmen o zamana kadar duyulmamış biçimde ağır sözlerle oğluna çıkışan
babasının cevabı, herkese ders olacak niteliktedir: “Ben sana Allah'ın Peygamberi şöyle buyurdu diyorum, sen hâlâ, 'Vallahi onları engelleriz!' diyorsun!” 87
Evet, Peygamber'in varlığı, Allah'ın kadın kulları için huzurun garantisi idi. Onun mübarek bedeni, sığınılacak bir kale gibiydi. Bu beden aralarından
ayrıldıktan sonra da kadınıyla erkeğiyle bütün inananlar onun sözlerini dinlemek, davranışlarını örnek almak, yaşam tarzını sürdürmek ve öğrettiklerini
unutmamak zorunda idiler. Kadının Peygamber öğretisi ile edindiği haklar, kıyamete kadar korunmalıydı. Oysa Allah Resûlü'nün vefatının ardından kadın
konusunda yaşanan gelişmelerin hiç de iç açıcı olmadığını Abdullah b. Ömer şöyle itiraf ediyordu: “Biz Hz. Peygamber zamanında hakkımızda vahiy iner
de azarlanırız korkusuyla kadınlarımıza karşı kötü söz söyleyemez ve istediğimiz gibi davranamazdık. Ne zaman ki, Hz. Peygamber vefat etti, işte o zaman
ağır konuşmaya ve rahatça dilediğimizi yapmaya başladık!” 88







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

EN ÇOK İLGİ GÖRENLER

HADİSLERLE İSLAM ANA MENÜ

HADİSLERLE İSLAM ANA MENÜ HADİSLERLE İSLAM CİLT 1 HADİSLERLE İSLAM CİLT 2 HADİSLERLE İSLAM CİLT 3 HADİSLERLE İSLAM CİLT 4 HA...