yukarı kaydırma oku

YAZI KOPYALAMA ENGELİ

sağtuş engeli

ANA MENÜ

EŞ İNSANIN ÖTEKİ YARISIDIR

EŞ İNSANIN ÖTEKİ YARISIDIR


Enes b. Mâlik'in naklettiğine göre,
Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:
“Sevgi dolu, doğurgan kadınlarla evleniniz. Çünkü ben kıyamet gününde peygamberlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim.”
(HM12640 İbn Hanbel, III, 159)


***

Hz. Âişe'nin naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Birlikte olacağınız eşler konusunda seçici davranın, denginizle evlenin. (Kızlarınızı da) emsalleriyle
evlendirin.”
(İM1968 İbn Mâce, Nikâh, 46)


***

Ebû Hüreyre'den (ra) nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) şöyle buyurmuştur: “Kadınla dört şeyden dolayı evlenilir: Malı, soyu, güzelliği ve dini için. Sen dindar
olanını seç. (Aksi hâlde) fakru zarurete duçar olursun!”
(B5090 Buhârî, Nikâh, 16)


***

Ebû Hâtim el-Müzenî'nin naklettiğine göre, Resûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Dinini ve ahlâkını beğendiğiniz bir kimse size (dünür olarak) geldiğinde onu (kızınızla)
nikâhlayın. Böyle yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve bozgunculuk çıkar...”
(T1085 Tirmizî, Nikâh, 3)


***

Ali b. Ebû Tâlib'den nakledildiğine göre, Hz. Peygamber (sav) ona şöyle buyurmuştur: “Ey Ali! Üç şeyi geciktirme: Vakti geldiğinde namazı (kılmayı), hazır olduğunda
cenazeyi (defnetmeyi), dengini bulduğun zaman eşi olmayan kadını (evlendirmeyi).”
(T171 Tirmizî, Salât, 13; T1075 Tirmizî, Cenâiz, 73)


*************************


Bir gazve dönüşüydü. Zayıf ve yorgun devesi, Câbir b. Abdullah'ı kafileden biraz geri bırakmıştı. Durumu fark eden Resûlullah (sav), Câbir'in yanına gitti. Ona yardım
etti ve devesini yola koydu. Yolculuğun kalan kısmını beraber sürdürdüler. Sohbet sırasında Resûlullah bir ara sözü evliliğe getirdi ve henüz gençlik çağında olan bu
sahâbîye sordu: “Evlendin mi Câbir?” “Evet, ey Allah'ın Resûlü.” diye cevapladı Câbir.Hz. Peygamber bu sefer, “Bakire ile mi yoksa dul ile mi?” diye sordu. Câbir, “Dul
ile.” dedi. “Bakire birini alsaydın da, birbirinizle oynaşsaydınız ya!” dedi Allah Resûlü. Câbir durumu şöyle açıkladı: “Ey Allah'ın Resûlü! Babam Uhud günü öldürüldü.
Geriye dokuz kız bıraktı. Yani benim dokuz kız kardeşim var. Ben de onları bir arada tutacak, saçlarını tarayacak (bakımlarını yapacak) ve onlara göz kulak olacak bir
kadınla evlenmek istedim.” Bunun üzerine Allah Resûlü:“Doğru yapmışsın, artık sen (Medine'ye) varıyorsun. Akıllı davran (eşine karşı görevini ihmal etme).” buyurdu.
Medine'ye geldiklerinde de ona maddî yardımda bulundu. 1
Hz. Peygamber, fizikî ve ruhî bir beraberlik olan evlilikte kişinin eşiyle gülüp eğlenmesinin, kaynaşıp hemhâl olmasının doğal bir ihtiyaç olduğuna ve evlenirken
bunun göz önünde bulundurulması gerektiğine işaret etmişti. Evliliklerin daha uyumlu ve devamlı olması için şartların imkân verdiği ölçüde en uygun şekilde eş
seçimi yapılması gerekliydi. Allah Resûlü'nün eş seçimi konusunda dikkat edilmesi gereken hususlara dair tavsiye ve uyarıları her ne kadar erkeklere hitap ediyor
görünse de taşıdığı hükümler bakımından her iki cinsi de kapsamaktaydı. Peygamber Efendimizin tavsiyelerinde bekârete vurgu yapması, eşlerin birbirlerine daha
kolay alışıp bağlanmalarını temin etmeye yönelikti. Nitekim kendisi de Hz. Âişe'nin dul ve bakire arasında tercih yapması istenildiği takdirde hangisini seçeceği
yönündeki iması üzerine bakire olana işaret etmişti. 2 Bununla beraber Hz. Peygamber, “Bakire kızlarla evlenmeye bakın. Çünkü onlar daha tatlı sözlü, çocuk doğurmaya
daha yatkın ve daha kanaatkârdırlar.” 3 buyurmuştu. Yanına gelip, “Ben soylu ve güzel bir kadın buldum; yalnız

çocuğu olmuyor, onunla evleneyim mi?” diye soran bir kişiye, “Hayır.” diye cevap vermiş, adamın ikinci gelişinde de ona izin vermemiş, üçüncü gelişinde ise, “Sevgi
dolu, doğurgan kadınlarla evlenin. Çünkü ben kıyamet gününde peygamberlere karşı sizin çokluğunuzla iftihar edeceğim.” buyurmuştu. 4
Sevgi dolu ve sevecen olmak, ailedeki huzurun temini, doğurganlık da neslin devamı için tercih edilmekteydi. Ancak Peygamber Efendimizin, daha önce zikredilen
hadiste, Câbir'in evlenmesinin gerekçesini dinledikten sonra, “İsabet ettin.” şeklinde onaylaması ve Hz. Âişe dışında bakire bir kızla evlenmemesi 5 bu durumun
kişilerin özel hâllerine göre değişebileceğine işaret etmektir. Peygamber Efendimiz, sadece gayri meşru hayat sürdüren kadınlarla evlenmeyi hoş karşılamazdı. Bedir ve
Uhud savaşlarına katılan Mersed b. Ebû Mersed güçlü kuvvetli olması sebebiyle Mekke'deki Müslüman esirleri Medine'ye taşırdı. 6 Mekke'de Anâk diye anılan fahişe
bir kadınla ilişkisi olan Mersed bir gün Hz. Peygamber'e, “Yâ Resûlallah, Anâk ile evlenebilir miyim?” diye sormuştu. Allah Resûlü hiçbir şey demeden sustu. Bir
müddet sonra, “Zina eden erkek ancak zina eden veya Allah'a ortak koşan bir kadınla evlenir...” 7 âyeti nâzil oldu. Bunun üzerine Resûlullah (sav) Mersed'i çağırıp bu
âyeti okuduktan sonra, “Onunla evlenme.” buyurdu. 8 Yine bu anlamda, “Kendisine zina cezası uygulanmış bir erkek, ancak kendisi gibi olan bir kadınla (zaniye) evlenebilir.”
9 buyurarak zina eden kadın ve erkeklerin birbirleriyle evlenmeye daha lâyık olduklarını belirtmişti. Dolayısıyla nikâh akdi ile evlenmenin, meşruiyet ile birlikte iffeti
de sağladığı, zinanın ise iffetsizlik, çözülme ve fesat anlamına geldiği ifade edilmiş oluyordu.
Peygamber Efendimiz, “Birlikte olacağınız eşler konusunda seçici davranın, denginizle evlenin. (Kızlarınızı da) emsalleriyle evlendirin.” 10 hadisiyle de kefâetin yani
denkliğin eşler arasında uyumun ve evliliğin devamının sağlanmasında önemli bir etken olduğuna işaret etmiştir. Denklik, evlenecek kız ve erkeğin hassasiyetine bağlı
olarak sosyal statü, çevre, eğitim, malî durum gibi konularla ilgili olabilir. Kefâet, daha huzurlu ve uyumlu aile ortamına zemin oluşturmak amacıyla tavsiye edilen bir
husustur. Meselâ, eş adaylarından birisinin iyi imkânlar içinde büyümüş ve iyi bir eğitim almış olmasına rağmen diğerinin imkânsızlıklarla yetişmiş, eğitim alamamış,
hayata erken atılmak zorunda kalmış olması farklı açılardan sıkıntılar doğurabilmektedir. Nitekim Peygamber Efendimizin halasının kızı Zeyneb bnt. Cahş ile Zeyd b.
Hârise'nin evliliği Kur'ân-ı Kerîm'de


bile konu edilmiştir: “(Resûlüm!) Hani Allah'ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye, 'Eşini yanında tut, Allah'tan kork!' diyordun. Allah'ın açığa vuracağı şeyi,
insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana lâyık olan Allah'tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikâhladık ki evlâtlıkları, eşleriyle ilişkilerini
kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir.” 11 Âyete konu olan Zeyneb, soylu ve varlıklı bir ailenin kızı
iken, Zeyd kölelikten azat edilmiş bir insandı. Hz. Peygamber Zeyneb'le evlâtlığı olan Zeyd b. Hârise'yi evlendirdi. Fakat anlaşamadılar. Zeyd, zaman zaman Allah
Resûlü'ne şikâyete gelir, o da Allah'tan sakınmasını, eşiyle birlikteliğini sürdürmesini tavsiye ederdi. 12 Neticede yine geçinemeyip ayrılmak zorunda kalmışlardı.
Eşlerin birbirlerine karşı saygı ve güven duyması, birbirlerini benimsemesi açısından kefâetin yani eşler arası denkliğin dikkate alınması gerekir. Zira Peygamber
Efendimiz, Veda Haccı'nda, “Ey insanlar, dikkat ediniz, Rabbiniz birdir, babanız birdir. Arap'ın Acem'e (Arap olmayana), Acem'in Arap'a; beyaz tenlinin siyaha, siyah tenlinin
beyaza bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir.” buyurmuştur. 13
Eğitim, kültür, sosyal statü gibi konularda denkliğin eşlerin uyumlu bir birliktelik sürdürmelerine katkıda bulunduğu bilinen bir gerçektir. Ancak bu durum aile
huzuru açısından kefâetin yegâne belirleyici olduğu anlamına gelmez. Nitekim Hz. Peygamber'in Zeyd ile Zeyneb'in evliliğine aracı olması, ayrıca cariyelerini güzelce
eğittikten sonra azat ederek onlarla evlenenlerin iki kat sevap alacağını bildirmesi 14 şahısların durumuna göre kefaetin öneminin de değişebileceğini göstermektedir.
Benzer bir şekilde Peygamber Efendimiz döneminde Mekke'nin ileri gelen ailelerinden birine mensup olan Ebû Huzeyfe b. Utbe, evlât edindiği azatlı kölesi Sâlim'i,
kardeşi Velîd'in kızı Hind ile evlendirmiştir. 15
Mekkeli bir aile tarafından evlât edinilmiş olan Mikdâd b. Esved de Abdurrahman b. Avf'ın kızına talip olmuş, ancak Abdurrahman bu teklifi kabul etmediği gibi ona
kızmıştır. Daha sonra Peygamber Efendimiz Mikdâd'ı teselli etmek üzere onu amcası Zübeyr'in kızı Dubâa ile evlendirmiştir. 16
Peygamber Efendimiz, “Kadınla dört şeyden dolayı evlenilir: Malı, soyu, güzelliği ve dini için. Sen dindar olanını seç. (Aksi hâlde) fakr u zarurete duçar olursun!” 17 buyurarak
evlenirken göz önünde bulundurulabilecek bazı


vasıflara işaret etmiştir. Eşinin zengin, toplumda tanınan ve saygı gören bir aileye mensup, ayrıca düzgün bir fiziğe sahip olmasını istemek tabiî bir durumdur.
Nitekim Resûl-i Ekrem, yanına gelip ensardan bir kadınla evlenmek istediğini söyleyen sahâbîye, “Onu gördün mü?” diye sormuş, sahâbî “Hayır!” deyince de, “Öyleyse
git de ona bir bak! Çünkü ensarın gözleri biraz farklıdır (küçük ve mavidir).” 18 buyurmuştur. Hudeybiye Barış Antlaşması görüşmelerinde Peygamber Efendimizin
koruyuculuğunu yapan Muğîre b. Şu'be de evlenmek istediğini söyleyince, ona da evleneceği hanıma bakmasını ve bu durumun aralarındaki sevgi ve kaynaşmayı
artıracağını söylemiştir. 19
Hayatın en mühim kararlarından biri olan eş seçiminin, gerek kadınlar gerekse erkekler açısından en önemli kriterinin ise dindarlık ve güzel ahlâk olduğu
anlaşılmaktadır. Yukarıda anılan hadisin sonundaki, “Sen dindar olanı tercih et ki (dünya ve âhirette) berekete erişesin.” 20 bölümü bunu açıkça ifade etmektedir.
Resûlullah'ın berekete erme yolundaki dilek ve dua cümlesi, hem dünyada hem de âhirette saadete kavuşma temennisini ifade eder. Evlilik, temelleri bu dünyada
atılsa da âhirete kadar uzanacak olan bir beraberliktir. Ona süreklilik ve anlam kazandıran sır ise, eşlerin dindar ve güzel ahlâk sahibi olmalarıdır. Zenginlik, asalet ve
güzellik gibi diğer özellikler geçicidir. Hâlbuki yuvadaki geçim, huzur ve mutluluğun devamlılığı, ailenin sıkıntılara karşı metanetli olması dinî hassasiyet ve ahlâkî
olgunluk gibi iki temel değerle mümkündür.
Bir gün Peygamber Efendimiz ve ashâbı otururken yanlarından zengin bir adam geçer. Allah Resûlü, “Bu kişi hakkında ne dersiniz?” diye sorar. Mecliste hazır
bulunanlar, “Bu kimse bir kadına talip olduğunda nikâhlanmaya, aracılık ettiğinde aracılığının kabul edilmesine, konuştuğunda dinlenmeye lâyık biridir.” derler.
Resûlullah bir süre sükût eder. Bu arada fakir Müslümanlardan biri geçer. Bu defa da, “Bu kişi hakkında ne dersiniz?” diye sorar. Orada bulunanlar, “Bu kimse bir kadına
talip olduğunda nikâhlanmaya, aracılık ettiğinde aracılığı kabul görmeye ve konuştuğunda sözüne itibar edilmeye lâyık değildir.” derler. Bunun üzerine Resûlullah,
“Bu (fakir), öteki (zengin) gibi dünya dolusu insandan daha hayırlıdır.” buyurur. 21
Sevgili Peygamberimiz eş seçiminde asıl olan değerleri bir kenara bırakarak, geçici vasıfların cazibesine kapılmamaları konusunda inananları şöyle uyarır: “Kadınlarla
(sırf) güzellikleri sebebiyle evlenmeyin. Güzellikleri onları helâk edebilir (hatalı davranmaya sevk edebilir). Onlarla malları nedeniyle de evlenmeyin. Malları da onları taşkınlığa
(günaha) götürebilir. Fakat onlarla



dindarlıkları sebebiyle evlenin. Burnu kesik, kulağı delik, siyahî, dindar bir cariye, (diğerlerinden) daha üstündür.” 22 Aynı husus erkeklerin dindarlığı için de geçerlidir.
Nitekim Peygamber Efendimiz bir gün ashâbına, “Dinini ve ahlâkını beğendiğiniz bir kimse size (dünür olarak) geldiğinde onu (kızınızla) nikâhlayın. Böyle yapmazsanız,
yeryüzünde fitne ve bozgunculuk çıkar.” buyurur. Orada bulunanlar, “Ey Allah'ın Resûlü! Eğer o kimsede (denklik bakımından bir eksiklik) varsa?” deyince,
Peygamberimiz, “Dinini ve ahlâkını beğendiğiniz bir kimse size (dünür olarak) geldiğinde onu (kızınızla) nikâhlayın.” 23 cümlesini üç defa tekrarlayarak dindarlık
ölçüsünün esas olduğuna, diğer özelliklerin de ancak bununla anlam kazanabileceğine işaret etmiştir.
Kur'ân-ı Kerîm'in, “Kötü kadınlar kötü erkeklere, kötü erkekler de kötü kadınlara; temiz kadınlar temiz erkeklere, temiz erkekler de temiz kadınlara lâyıktır...” 24 âyetinde
evlilikte temiz ahlâk ve temiz yaşantının esas olduğuna ve insanların bu ölçülerle birbirlerine denk olabileceğine işaret edilmektedir. “Zina eden erkek ancak zina eden
veya Allah'a ortak koşan bir kadınla evlenir. Zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya Allah'a ortak koşan bir erkek evlenir. Bu, müminlere haram kılınmıştır.” 25 âyetinde
de evlilikte asıl hususun iffet ve ahlâk olduğu belirtilmiştir.
“İman etmedikleri sürece, Allah'a ortak koşan kadınlarla evlenmeyin. Allah'a ortak koşan kadın hoşunuza gitse de, mümin bir cariye, Allah'a ortak koşan bir kadından daha
hayırlıdır. İman etmedikleri sürece, Allah'a ortak koşan erkeklerle kadınlarınızı evlendirmeyin. Allah'a ortak koşan hür erkek hoşunuza gitse de, iman eden bir köle, Allah'a ortak
koşan bir erkekten daha hayırlıdır. Onlar ateşe çağırırlar, Allah ise izniyle, cennete ve bağışlanmaya çağırır. O, insanlara âyetlerini açıklar ki, öğüt alıp düşünsünler.” 26 âyetinde
de Allah inancı olmayan ile makam mevki bakımından ne kadar üstün olursa olsun, mal bakımından ne kadar zengin olursa olsun, güzellik bakımından ne kadar
etkileyici olursa olsun, evlenilemeyeceği belirtilmiştir. Ehl-i kitap kadınlarla evlenme hususunda ise, “...Mümin kadınlardan iffetli olanlar ile daha önce kendilerine kitap
verilenlerden iffetli kadınlar da, mehirlerini vermeniz şartıyla, namuslu olmak, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâldir...” 27 buyrulmaktadır. Dolayısıyla
Müslüman kadınlarda olduğu gibi, Yahudi ve Hıristiyan kadınlarda da iffetin en önemli özellik olduğu görülmektedir.
Allah Teâlâ, “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O'nun (varlığının ve kudretinin)
delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette


ibretler vardır.” 28 beyanıyla eş ihtiyacının insan fıtratında var olduğunu, bunu meşru biçimde karşılayan evliliğin ise sevgi ve rahmet temelleri üzerine kurulması
gerektiğini belirtmiştir. Hz. Peygamber de Hz. Ali'ye hitaben söylediği şu sözleriyle evliliğe teşvikte bulunmuştur: “Ey Ali! Üç şeyi geciktirme: Vakti geldiğinde namazı
(kılmayı), hazır olduğunda cenazeyi (defnetmeyi), dengini bulduğun zaman eşi olmayan kadını (evlendirmeyi).” 29
İnsan, sevgi ve rahmeti elde etmek amacıyla gayret gösterir; bir eş ile hayatın zorluklarını aşmayı ve güzelliklerini paylaşmayı ister; evlenme çabası içerisine girer. Kimi
zaman güzel, kimi zaman kariyer sahibi, kimi zaman şöhretli, kimi zaman dindar ve ahlâklı eşler aranır. Elbette bütün bunlar önemlidir, önemsenmelidir. Her insanın
kendine göre beğenileri, tercihleri, idealleri vardır ve hayatının belli dönemlerinde bunlara uygun kararlar alır. Ancak insan hayatında en önemli kararlardan biri olan
eş seçiminde aranması gereken en önemli husus dindarlık ve ahlâkî erdemlere bağlılık olmalıdır. Çünkü bu ölçüye uygun olarak yapılan bir evlilik, sadece dünyada
huzur ve mutluluğa değil, âhiret hayatında da ebedî saadete ulaştıracaktır. Nitekim Kur'an'da cennete giren bahtiyar kimseler anlatılırken şöyle buyrulmaktadır:
“Onlar ve eşleri gölgeliklerde tahtlara kurulurlar.” 30




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

EN ÇOK İLGİ GÖRENLER

HADİSLERLE İSLAM ANA MENÜ

HADİSLERLE İSLAM ANA MENÜ HADİSLERLE İSLAM CİLT 1 HADİSLERLE İSLAM CİLT 2 HADİSLERLE İSLAM CİLT 3 HADİSLERLE İSLAM CİLT 4 HA...